Öküz Üzerine Düşünceler

Osman Kibar tarafından yazıldı. Aktif .

ÖKÜZ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Türk kültüründe öküzün -çok önemli olmasa da- uygun bir yeri vardır. İnsanlık tarihi boyunca öküz, onun en büyük yardımcısı olmuştur. Erkek buzağı (dana) olarak dünyaya gelmiş bu hayvan, insan eliyle iğdiş edilerek öküz haline getirilmiştir. Kuşkusuz, bu daha güçlü hayvan türü elde etmek için başvurulmuş bir yoldur. Hayvanın üreme kabiliyetinin sona erdirilmesiyle sağlanan güç olgusu, ahlâkî yönden tartışılabilir bir durumdur. Fakat aslolan insan ve onun ihtiyaçlarıdır denirse, mantıkî bir kabule ulaşılabilir. At ve eşeğin çiftleş(tiril)mesinden doğan katır için de benzer bir yaklaşım söz konusudur; yaratılış özelliğine (fıtrat) müdahalenin öncelik ve sonralığı pek de önemli değil gibidir. Günümüz genetik mühendislik ahlakı eğer bir çıkış arıyorsa, işe buradan başlayabilir! Konu bu noktada tam da bir hayvan hakları meselesidir.

İnsanın iğdiş edilip enenmesi ise herhalde en büyük insan (kul) hakkı cümlesinden olsa gerektir. Böyle olmakla birlikte hadım edilmiş (erkekliği giderilmiş) köle çocuklar (harem oğlanı) insanlık âlemi için yüz ağartmayan bir gerçeklik olagelmiştir. Günümüzde bırakılması veya çok azalması vicdanî bir rahatlama sebebidir.

Tarım ve taşıyıcılıkta insanın yardımcısı hayvanlar olmuştur. Öküz de bunların başında gelir. Makineleşmeyle birlikte zımnî bir azalma süreci yaşanmış, ülkemizde de otuz kırk yıl önce danayı öküz eylemekten vazgeçilmeye başlanmıştır. Günümüz Türkiyesinde traktör kullanımının yaygınlaşmasıyla öküz kırsaldan çekilmiştir. Besiciliğin önem kazanmasıyla da erkek buzağılar dana olmuş ve/fakat boğalığa geçemeden et halinde tüketilme kaderi yaşamaya koyulmuştur! Bu noktada hayvanseverlerin belirginleşen tutumu dikkat çekicidir. Sağlık ve şahsî tercihten tutun da Hint dinleri etkisi ya da vejetaryen konum eliyle kırmızı et tüketimi aleyhine durmadan gelişen ve etkisini arttıran bir faaliyetin varlığı bilinmektedir. Aynı kişi ve kurumların beyaz eti temsil eden tavuk tüketimiyle ilgili bir tutum üretemediği ise diğer bir gözlemdir.

Kimi kişi ve çevreler de et elde amaçlı hayvan öldürmeyle ilgili değişik görüş sahibidir. Kültür ve din farkına dayalı kabul ve uygulamaları önceleyenler olduğu gibi  -ki Avrupa kamuoyu böyledir- dine mesafeli yaşam sürme ve nâzenîn kaygılarla hayvan kesimine karşı protest bir tavır sergilendiği de söylenebilir. Daha çok Kurban bayramı zamanı yükseldiği gözlendiği bilinen bu tepki, göreceli bir mâhiyet arz etmektedir.

Görüldüğü üzre insanın, hayvan (ve et) tasarrufuyla ilgili bir meselesi vardır ama bu bizimle öküz arasına fazla girmemelidir! Bunlar denmeden de öküz hakkında fikir sahibi olmanın güçlüğü teslim edilmelidir; çünkü öküz bahsinde asıl konu güç’ün tasarrufudur.

*

Hayvan ve hayvanla ilgili adlandırmaların her kültürde belli bir temsil kimliği (alegori) bulunur. Bir kısmı benzerlik gösterse de ayrılıklı yönü pek çoktur. Bunu belirleyen ise kültür kodu, kabul ve ihtiyaçlar; yer, iklim; mizaç, algı, tepki, zevk, özdeşlik eğilimi vb. unsurlardır. Temsilde olumlu ve olumsuz tasniften söz edilebilir ve bu, hayvanın doğrudan fizik özellikleriyle ilgili olmayabilir. Öne çıkarılan ve örnekleme yapılan unsur tercih’le ilgilidir; mutlak değildir, yer ve zamana bağlı âmillere göre değişime uğrayabilir.

Olumlu ile olumsuz’u açmak gerekirse şunlar söylenebilir:

Türk kültüründe (Türkiye Türkçesi) arslan yiğitlik bildirimli iken tilki kurnazlık, ayı ve deve kabalık, pire ise çalışkanlığı ifade eder.

Pire rahatsız edici (olumsuz) bir hayvandır ama mevcut telakkiye göre “beceri, başarı, çalışkanlık” bildirir (pire gibi adam). Yine kişilik yüklemesi (atıf) yapıldığında rencide etmez (Pire İsmail).

Deve yararlı, sevimli, mübârek (olumlu) bir hayvandır ama mevcut telakkiye göre “kabalık, hantallık, görgüsüzlük” bildirir (deve gibi herif, devenin teki). Kişilik yüklemesi yapıldığında ise incitir (Deve Tuncay).

Yukarıda geçen kişilik yüklemesi, psikolojiye ait bir terim olmak yanında, anlambilim alanına da giren ve anlam yüklemesi başlığı altında incelenen bir konudur. Anlam yüklemesi insanla insan, insanla hayvan, insanla bitki ve insanla eşya arasında yapılır. İnsanlar arası benzetme kişilik, imaj, taklit vb. biçiminde görülür (yavuz gibi adam, nemrut suratlı). İnsanla bitki fazla yaygın değildir ve Dîvân Edebîyâtındaki mazmunlar akla gelir: çınar, fidan, filiz, gül, servi; serv-i revân. İnsanla eşya ilgili birkaç örnek de şunlardır: minare kılıklı, seyyar minare, sırık, taş kâlpli... İnsanla hayvan ise zaten bu kitabın konusudur ve örneklerini ilerleyen sayfalarda göreceğiz.

Kültür ve algı farkına gelince... Ayı, Türk kültüründe -deve gibi- kabalık, görgüsüzlük bildirir ve bu temsile sahipken, İsviçre’de çok yaygın kişi ve soyadı biçiminde karşımıza çıkar; başkentinin adı da ayı’dır (Bern).

Kişi adı olarak konan pek çok hayvan adına karşılık bir Türkün adının ayı, deve, domuz, inek olması düşünülemez. Öküz de kişi adı olarak verilmez; takma ad (lâkap) biçiminde işlektir.Anchor[1]

Bu kısa girişten sonra, şimdi öküz’le ilgili teşhis ve tespitlere geçebiliriz. Öküz, mevcut kabule göre olumsuz’u temsil etmektedir. Bütün yararı ve emrimize sunduğu güç’e rağmen olumsuz bir karakterdir; aşağılama, dışlama, kınama ve yergi vesilesidir. Tek olumlu özdeşlik erkeklik (cinsî) güç bildirimiyle ilgilidir (öküz gibi sevişmek). Enenmiş bir hayvanın kimliğiyle cinsî güç ifadesi oldukça gariptir ve zıtlık ilkesiyle açıklanabilir. Benzer bir olumlama örneği de XVI. yy. devlet adamı Öküz Mehmet Paşa’da görülür (bkz. İlgili metinler). Ayrıca yine Selçuklu veziri Saâdeddin için de benzer bir zıtlıktan söz açılabilir.

Zıtlık ilkesi, hayatı anlamada üzerinde durulması gerekli bir kavramdır. Burada sadece dildeki yansıması üzerinde duracağız. Anlamı çok açık; bir şeyi tersinden ifade!

Nazar bütün kültürlerde varlığı bilinen bir olgu; bizde de var ve dindeki yerini biliyoruz. Türk, çocuğuna nazar değmesin diye mavi boncuk takar, başı ağrıyınca dua okur ve adını -yerine göre- “nazar, çirkin” koyar. Türk, Müslüman olduğu için domuz yemez hatta nefret eder ama çocuğuna, domuz anlamına gelen “çocuk” der.Anchor[3]Bazı yörelerde ise yetişkin çocuklara moza (mozak) diye seslenilir, ki domuz yavrusu demektir.

Türk kültüründe sevgi bildiriminde de bir zıtlık ilkesinden söz edilebilir. Nazar değmesin diye bebeklerin ‘aman ne çirkin şey’ diye sevilmesi, annenin bebeğine ‘anneciğim’Anchor[4] biçimindeki hitâbı, ablanın kardeşine ‘ablacığım’ veya ‘ablası’ demesi buna örnek verilebilir. Ayrıca, kadının kocasından söz ederken ‘babamız’ demesi de bu cümledendir.

*

Öküz, Türkçeye Sanskrit dilinden geçmiş bir kelime: *ökör/ökür>öküz.Anchor[5] Diğer şivelerde de kullanılıyor:Anchor[6] hökiz (Özbek), hökuz (Uygur),Anchor[7] ögiz (Kazak), ogüz (Kırgız), ügiz (Başkurt,Anchor[8] Tatar)

TT’de öküz’e akraba diğer adlandırmalar ise şunlardır: boğa,Anchor[9] buzağı, dana,Anchor[10] düve (tüge), evire,Anchor[11] inek,Anchor[12] kele (boğa, tosun), manda,Anchor[13] sığır,Anchor[14] tosun.Anchor[15]

*

Aşağıda Türkiye Türkçesinden öküz’le ilgili birkaç adlandırma ve deyim örneği verilmiştir:

Deyim anlamlı adlandırmalar

öküz ayağı (mantar adı), öküz ayaklı (düztaban), öküz gözlü (şehlâ), öküz gözü (mantar adı), öküz güzeli (çirkin),öküz herif (sövgü), öküz kafalı (sövgü), öküz ünüğü (büzme tatlısı), öküz ünüklü (obur)...

Şathiye (alay, yergi)

öküz aleyhisselamöküz hazretleri

Deyimler

öküz aydamak, öküz bakışlı olmak, öküz bakmak, öküz gibi ağnamak, öküz gibi bakmak, öküz gibi böğürmek, öküz gibi süsmek, öküz gibi tepişmek, öküz gibi yatmak, öküz gibi yayılmak, öküz gibi yürümek, öküz gütmek, öküz koşmak, öküz olmak, öküz sanmak, öküz sürmek, öküzden yana olmak, öküze benzemek, öküze uymak, öküzle bir olmak, öküzle çift sürmek, öküzle öküz olmak, öküzleşmek, öküzlük etmek, öküzlük yapmak, öküzü andırmak, öküzün tirene baktığı gibi bakmak; öküz öldü ortaklık bozuldu...

Osman Kibar

 


Anchor[1] “oğuz”un -aradaki sesteş benzemeye bakılarark- öküz’den geldiğini söyleyenler olmuştur ama bu kökenbilim açısından doğru değildir; oğuz “ok+uz” biçiminde birleşik adtır.

Kişi adlarıyla ilgili geniş bilgi için bkz. Osman Kibar, Türk Kültüründe Ad Verme, Akçağ Yay., Ankara-2005

Anchor[2] kö-p-ek>köpek [ET’de kömek fiili bağlamak anlamı verir. “kök, köl (göl), köprü, kör...”]

Anchor[3] bkz. Dîvân, c. I, s. 381

Anchor[4] Saadet Çağatay, Türk Lehçeleri Örnekleri-I, ‘Kalyanamkara ve Papamkara’, DTCF Yay., Ankara-1977, s. 34; amrak ögüküm: Sevgili anneciğim (Annenin oğluna hitâbı).

Anchor[5] Türkçedeki “ögüz (ırmak)” ile öküz arasında sesteş benzerlik vardır.

Anchor[6] Geniş bilgi için bkz. Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü-I, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara-1991

Anchor[7] Uygur Türkçesinde öküz için “kotaz” da denmektedir. Eski Uygurda ise “ud” biçimi görülür; “adakı ud adakı teg (ayağı öküz ayağı gibi)” bkz. Oğuz Kağan Destânı, (Haz. Muharrem Ergin), Hulbe Yay., İstanbul-1998, s. 29

Anchor[8] Başkurt Türkçesinde öküz için “konan” da denmektedir.

Anchor[9] Diğer şivelerde “boka, buğa, buka”

Anchor[10] Sanskritçe thene>dana [torpok (Kırgız), göle (Türkmen)]

Anchor[11] Dört yaşını doldurmamış dişi manda

Anchor[12] Diğer şivelerde de “inek”

Anchor[13] camış, dombey, su sığırı (TT), camış (Azerbaycan), eneke (Kazak), gavmış (Türkmen); camış ve gavmış “geviş getirmek”le ilgilidir.

Anchor[14] hıyır, iri mögözlü (Başkurt), iri kara (Kazak), uy (Kırgız), kara mal (Özbek, Uygur), sıyır (Tatar)

Anchor[15] Eski Uygur metinlerinde “sert, kaba” anlamındadır (bkz. Kalyanamkara ve Papamkara, s. 72)

Anchor[16] Arabaya koşulu çift öküzün önüne ayrıca koşulan ikinci çift öküz.

 

Paylaş


     Osman Kibar’ın Eski Yazıları

Yazar Hakkında

Osman Kibar

Online dergiler Online dergiler