Farklı Zaman ve Mekanlarda, Farklı İnsanlarla | Hilal Yaşlı

İskele Editörü tarafından yazıldı. Aktif .

FARKLI ZAMAN VE MEKÂNLARDA, FARKLI İNSANLARLA

Kendime haksızlık ediyorum… Sakin, boş ve her şeyden kopuk geçiyor gibiydi zamanım. Macera yok, heyecan yok, değişik hiçbir şey yok... Rutinde daraldığımı hissediyordum sürekli. Öyle değildi aslında, kendimden uzaklaşıp baktığımda fark ettim. İçinde bulunduğum zaman ve mekâna kayıtsız kalsam da, içimde bulduğum zaman ve mekânda kaygısız, tasasız seyahat ettim.

Bu ay neler yapmadım ki, farklı zaman ve mekanlarda, farklı insanlarla…

Denizlerde kavrulup, güneşlerde söndüm. Aşk deryasının kenarında taş sektiren küçük bir kızdım. Mevsimin değiştiğini dizlerimdeki yaralardan anladım. Dışıma akmıştı tüm merakım, hepsini içime topladım. Yumdum gözümü, tüm merakımı özüme akıttım. Aşkın bir yudumunu gördüğümde fark ettim… Her şeyi bilmek isterken, aksine, -aşk dışında- her şeyi unutmuştum. Aşk… her şeyi önemsiz kılmıştı.

İçimde yağmurlar biriktirip dalga dalga taştım; sel oldum, aktım. Her sabah ayrı bir zihinde farklı fikirler keşfettim, hiç biri benim değildi. Keşfettiklerimle yetinmedim, yeniden keşfe çıktım, kayboldum; yolumu sonradan buldum. Mecnun’la dertlenip Leyla’yla sustum, suspus oldum. Mecnun’ la aynı anda daha fazla aşk için secdeye kapandım kutsal topraklarda. Aynı yaratana dua ettik. O Leyla’ yı istedi, ben yaratanın kendisini…

“Aşk, sen” dedim.

“Sen, aşk” dedim.

“Bana aşkını ver…” dedim.

Sustum.

Filistin’deki limon ağacına sürdüm ellerimi sonra, ellerime sindi kokusu. Bir tane kopardım dalından, taptaze, kutsal emanet diye sakladım. Yahudi ve Müslüman soykırımına aynı anda ağladım, iki taraf içinde aynı yaratana dua ettim.

Masum çocuklar öldürüldü yanı başımda, hiçbir şey yapamadım. Tüm dünya görmezden geldi, sustular, ben de sustum. Sürgün oldular kendi topraklarından, asi olup isyanlarla duyurdular seslerini. Yaptıklarına terör dendi, cihad değil. Topraklarını kendi döktükleri masum kanlarıyla geri almak isterler miydi? Toprakları için her şeyi yaparlardı, her şeyi. Gidecek başka yerleri yoktu.

Gaz odalarına konulup, Polonya’ da sabun diye satıldı insanlar. Hiçbir günahları yoktu, insan oldukları için suçluydular, onlara dehşeti yaşatanlarsa insan olmadıkları için… Mecburdular, başka topraklara yerleşmeliydiler. Onlara yapılanları başkalarına yaşatmak akıllarının ucundan geçer miydi? Kendilerini düşünmeliydiler, sadece kendilerini. Gidecek başka yerleri yoktu.

Konya’ ya uğradım bir ara. Kıskanılan, uğruna baş verilen aşka tanık oldum. Şems’ in hazır cevap halleri, Mevlana’nın yumuşak, kendine hayran bırakan tavırlarıyla selamlandım. Onların halvetlerine misafir oldum, aşka gelip onlarla semaya durdum. Aşkla, sevgilinin adını anmak kadar haz veren bir şey yokmuş, anladım.

“Hu” dedim.

“Allah” dedim.

“Allah-u ekber” dedim.

Secdeye kapandım.

Kimya hatun gibi, iki aşk ehline de hayran kaldım. Onlar ayrı düştüklerinde, ben Konya halkıyla küsüştüm. Zaman ve mekânın zirvelerinde olan zatları bilmekle şereflendirildim. Beyaza kara çalıp, muhterem bir başa kıyanları lanetleyenlerdenim artık. Siyah ferace kanla ıslandıkça, benim de yüreğim ıslandı. Kendimi tutamadım, ağladım.

Şu sıra İmam-ı Gazali’nin yanında dolaşıyorum. Bana yalnızlığı anlatıyor. Kendini tamamen sevgiliye adayıp, dünyadan el etek çekmenin faydalarını…

Buralarda işim bittiğinde başka birinin yanına uğrayacağım. Daha adı anıldığında, hakkında hiçbir şey bilmeyenlerin bile yorum yapmaktan çekinmedikleri birinin yanına. Eminim onunla da güzel vakitler geçirip, halden hale gireceğim.

Hiçbir zaman yanmayacağım belki ama hep pişmeye devam edeceğim.

Hilal Yaslı

Paylaş


     Hilal Yaşlı'nın Eski Yazıları

Yazar Hakkında

İskele Editörü

Online dergiler Online dergiler