Eleştiri: İki Darbe Arasında | Kültür&Sanat

Kültür-Sanat Editörü tarafından yazıldı. Aktif .

HÜZÜN YÜKLÜ HÂTIRALAR: İKİ DARBE ARASINDA

İskender Pala’nın Kapı Yayınları arasında yeni çıkan ve askerlik hâtıralarından oluşan İki Darbe Arasında isimli eseri, basın yayın organlarında büyük ilgi gördü, görmeye devam ediyor. Elbette bir edebiyatçının sıra dışı bir kitabıdır İki Darbe Arasında. Ve hatalarla dolu acılı bir dönemin ciddi bir şekilde, adamakıllı ve  dürüstçe sorgulanmasıdır.

Pala, başarılı bir ordu mensubu olarak bazı komutanlarla arasında geçen ilginç olayları bütün ayrıntıları ve belgeleriyle anlatıyor, inançları dolayısıyla yaşadığı acıları, çektiği sıkıntı ve çileleri cesaretle ve olanca açık kalpliliğiyle aktarıyor. Kitabı tamamen okudum ve çoğu yerinin altını çizdim. Yazar samimi duygularını dile getirirken ve çoluk çocuğuyla birlikte yaşadıklarını anlatırken aslında Türkiye’nin geçmişteki manzarasını da yansıtıyor ve biz okuyuculara unutulmayacak derslerle birlikte mesajlar veriyor, ibretli sahneler gösteriyor ve derin hatırlatmalarda bulunuyor. Sanırım Pala, bu kitabıyla bir neslin veya askeriyede görev yapmış, çeşitli vesilelerle ordudan ayrılmak zorunda kalmış binlerce subayın hislerine tam anlamıyla tercüman olmuştur. Kitapta “disiplinsizlik” yüzünden ordudan ilişiği kesilenlerin ailece yaşadıkları dram gözler önüne seriliyor. Bütünüyle gerçeği yansıtan bu hâtıralar, vicdanî duyarlılığın öne çıkmasından dolayı hissedilen kaygı ile kaleme alınmıştır. İskender Pala, en vatanperver subaylar kadar ordusunu, vatanını, memleketini, bayrağını sevmiş bir ordu mensubu olarak görev yapmıştır. Ama aynı zamanda güzel sanatlardan haz almış, edebiyatı sevdirmiş, şiir gibi bir hayatı yaşamak da istemiştir. Bu da en tabiî hakkıdır şüphesiz. Kısacası aldığı edebiyat eğitimi ile seçtiği askerlik mesleğini mezcetmek ve iyi bir ‘edebiyatçı subay’ olmak istemiştir. Olmuştur da. Nitekim kitap boyunca çeşitli vesilelerle taltif edilmesi, madalyalar alması, parlak görevlere getirilmesi, pek çok esere imza atması onun bu yolda son derece başarılı olduğunu zaten gösteriyor. Ancak görevini mükemmel yapması, başarılı olması ve sicil âmirlerinden takdirler, nişanlar alması yetmemiş ne yazık ki, yetememiştir. Başka kıstaslar, ayrı ölçütler, farklı değerlendirmeler ağır basmıştır. Pala, hususi hayatında inancını yaşamak isteyen biri olarak büyük mücadeleler vermiştir. Ancak bu sınırsız uğraşlara rağmen sonunda çok sevdiği askerlik mesleğinden kopma noktasına gelmiştir.

Kitabı  okuduğum sıralarda bazen şaşırdım, bazen öfkelendim, bazen hüzünlendim, hatta gözlerimin yaşardığı anlar oldu. Peşin hükümlere mahkûm olanların mağlubiyetini gördüm, toplum değerlerine mesafeli duranların hâline bakıp bakıp üzüldüm. Çoluk çocuk bir ailenin yaşadığı acıları yüreğimde hissettim. Bu arada “iyi gün dostları”nın kara yüzünü de gördüm.

Bir yürek yangını var kitap sayfalarında... Bir çığlık bazen, bazen bir haykırış, çoğu zaman bir sitem... Hüzünlü bakışların ardından hayret nidaları gelip gelip kulaklarımda çınladı durdu: “Neden, niçin, nasıl, ne hakla?...” Evet bazı şeyleri anlamak mümkün olamıyor.

Pala ailesinin yaşadıkları, çoluk çocuk içine düştükleri sıkıntılar gözümün önünden hiç gitmedi. Gerçi benzer yaşanmışlıkları, değişik çevrelerden yıllar boyu dinledik durduk. Bunlar bazen bize inanılmaz gibi geliyordu. Olamaz, bir Türk subayı dindar olduğu için suçlanamazdı, aksine dinî akideleri sağlam bir ordu mensubu, daha makbul görülmeliydi. İnançlı bir asker daha vatanperver olur, gözünü budaktan sakınmaz, memleketi için gerekirse ölümü bile göze alır, canını verirdi. Böyle biri, askerî şartlara daha çabuk intibak eder, cepheye herkesten önce koşardı. Fakat duyulanlar, görülenler ne yazık ki yaşananlar bu kanaati teyit etmiyordu. Herkesin unutmayı istediği bir dönem yaşanmıştı Türkiye’de. Şükürler olsun ki, o sıkıntılı dönemi millete zorla yaşatmaya çalışanlar, bugün iyilikle, hayırla ve olumlu bir şekilde anılmıyor.

Kitap baştan sona bir vicdanın iç kanaması gibi... Yapılan hatalar, görülen mağduriyetler yine de yazarımızı isyan noktasına getirmiyor. Zaman zaman küskün, zaman zaman da sitemkâr olarak okurun önüne çıkıyor. Evet İskender  Pala, bu toprağın bir aydını olarak elbette asîl bir millet olan Türklerin “peygamber ocağı” olarak vasıflandırdığı bir orduya karşı değildir, olamaz. Aklı başında olan hiçbir kimse kendi askerine, ordusuna tavır koyamaz. Ama bu kesin gerçek, toplumun bütün kesimlerinde olduğu gibi askeriyede yapılan hataları gözardı etmeyi de gerektirmez elbet. Pala, bir zaman mensubu olduğu orduyu o kadar çok seviyor ki, sahip çıktığı, yaşadığı değerlerle büyük şair Yahya Kemal’in “ordu-millet” sözüne uygun olarak, milletiyle barışık bir askeri gücün güçlü ve güzel portresini mükemmel bir şekilde ortaya koyuyor.

İskender Pala’nın diğer edebî eserlerine âşina olanlar elbette İki Darbe Arasında’yı çok farklı bulacaklardır. Kitabın ikinci başlığı “İlginç zamanlar”dır. Evet Türkiye yakın tarihte, özellikle 28 Şubat sürecinde çok ilginç zamanlar ve olaylar yaşadı. Ama o boz bulanık, karma karışık günlerin artık gerilerde kaldığı görülüyor. Yeni, yepyeni, apaydınlık bir Türkiye’nin canlanışını, dirilişini ve ayağa kalkıp silkinişini görüyoruz hepimiz.

İsterseniz kitabın özünü veren bir metinle, arka kapak yazısıyla devam edelim:

“28 Şubat süreci.. her gün bir yığın hüsran.. Günler ilerledikçe dalgalar şiddetini arttırarak dövmeye başlamıştır kalbinizin duvarların ve çaresizliğin sesi çığlık çığlığadır içinizde. Ateş düştüğü yeri yakar ve bir serçe olsun, gagasıyla bir damla su getirmez yangını söndürmeye...

İskender Pala, bu defa pek bilinmeyen bir özelliğiyle ‘asker kimliğiyle’ karşımızda. Usta yazar, 12 Eylül’ün hemen ardından başlayıp 28 Şubat sürecinde YAŞ kararıyla son bulan Deniz Kuvvetleri’ndeki 15 yılın hikâyesini içeriden okuma fırsatı veriyor.”

Yazar acı günleri hatırlamanın insana tekrar acı verdiğini söylüyor ve ekliyor: “Buna rağmen vaktiyle unutmayı çok zor başardığım o günleri şimdi yeniden hatırlamanın acısını yaşamaya cesaret etmem, sırf tarihe belge bırakma ve belki o savrulmuş insanların hâlâ aramızda yaşadıklarına dikkat çekebilme amacına yöneliktir ve bu yüzden yazdıklarımın tamamı katıksız hakikattir.”

Ben kitabı okudum ve üstünde çok düşündüm. Sanırım bu şekilde okuyup yorum yapanların sayısı da az değil ülkede. Önceki gün Radikal gazetesinin kitap ekinde “en çok satan”ların başında İki Darbe Arasında vardı. Demek ki çok okunuyor ve ilgi görüyor, bu çok açık. Öyle olmalı. Yapılan hatalar kimsenin yanına kâr kalmamalı ve soğukkanlı bir şekilde yeniden durumlar değerlendirilmeli, gerçek ve doğru hükümler hukuka uygun şekilde yeniden verilmelidir. Şunu da belirtmek istiyorum ki Pala’nın daha önceki kitaplarını gönül rahatlığı içinde tanıtan bazı “tatlı su yazarları” bu kitabı duymayacak, görmeyecek, işitmeyecek ve tabiî ki bu acılı hâtıralardan hiç bahsetmeyecektir. Olsun. Bazı gözler görmek istemese de hakikatler âyân beyân ortadadır ve İki Darbe Arasında, Türkiye gerçeklerini âşikâr ve cesur bir şekilde dile getirdiği için de hiçbir zaman unutulmayacak önemli bir kitap olarak kütüphanelerdeki yerini alacaktır. Bu arada yazarımızın, kendi dünya görüşüne yakın kişi, grup ve kurumlara yönelttiği eleştiriler de son derece önemlidir ve bu haklı tenkitler üzerinde de özenle durulmalıdır.

Ülkemizde felâket tellalları çok. Ama ben bütün dayatmacılara, statükoculara ve despotlara rağmen Türkiye’nin iyiye, hatta çok iyiye doğru gittiğini düşünüyorum. Her konuda olduğu gibi demokrasiye dâir, ülke gerçekleri hakkında çok konuşuluyor, yazılıyor ve hakikati bulma yolunda ciddî bir çaba harcanıyor. Naif edebiyatçılarımızın zarif kalemiyle yakın tarihimizi, en doğru şekilde gündeme getireceğine, bugünkü ve gelecekteki nesilleri en iyi biçimde aydınlatacaklarına inanıyorum. Bu bakımdan İki Darbe Arasında’yı sivil-asker herkese, duygusu, kaygısı ve sızısı olan herkese tavsiye ediyorum. Çünkü tozlar halı altına atılarak yok olmuyor, aksine orada daha da artıyor ve herkesi rahatsız ediyor. Hastalıklar da görmezlikten gelinerek şifa bulmuyor. Hiç kimse devekuşu gibi kafasını kumun altına sokup meselelerden kurtulduğunu sanmasın. Açık, berrak, temiz ve doğru bakışların, olayları sağduyulu ve serinkanlı bir şekilde değerlendirişin Türkiye’nin altın ve şeffaf dönemine çok katkı sağlayacağını düşünüyorum.

Hayatının belki de en önemli hâtıralarını kaleme alarak bir döneme ışık tutan İskender Pala’yı ve bu değerli eseri yayımlayarak düşünce ve kültür hayatımıza katkı sağlayan Kapı Yayınları’nın yöneticilerini kutluyorum.

Online dergiler Online dergiler