Eleştiri: The Fighter | Kültür&Sanat

Kültür-Sanat Editörü tarafından yazıldı. Aktif .

BOKSTAN BİR FİLMTHE FİGHTER

Küçük kardeş olmak zordur; sessiz sedasız, hiç farkına bile varmadan olgunlaşan, yetiştirilmeden yetişmeyi bilen çocuklardır onlar. Sorun çıkarmamak adına suskunluğunu koruyan, çıban başı olmamak için kendi olmaktan vazgeçmeyi göze alan, cesurlukları kendilerine özgü küçük suç ortakları...Hele ki bir de hırçın, asi, delibaş bir ağabey –ya da abla- varsa ortamda, onlar diğer kutbu doldurup dengeyi sağlamak adına iki kat çaba harcarlar. Dokunulmamışlığın verdiği bir saflık ya da bakirlik değil, yaşamadan öğrenmenin ağırbaşlı ve durgun masumiyetidir onları özel kılan...

Bu açıdan sinema tarihinin belki de en yürek parçalayan hikayesidir Rocco ve Kardeşleri. Luchino Visconti’nin 1960 yapımı bu başyapıtında, içten içe Rocco’ya kızsak ve bir şamar patlatıp kendine gelmesini istesek de, bu tam da büyük kardeşlere özgü bir tepki değil midir?. O usulca ailesini bir arada tutmaya çalışan bir küçük kardeştir, bunun için ödenen bedellere boyun eğmesi her ne kadar sinir bozucu bir çilecilik taşısa da....Tatlı bir kalbin gaddarlaşması ne denli hüzünlüyse, bunu yapan asıl kişinin kendi annesi olması da o kadar kötüdür. Bazen gerçekleri saklamak acımasızlıktır. Bu perspektiften yaklaşıldığında vizyona yeni giren The Fighter, ne salt bir dövüş filmi ne de nostaljik bir mahalle öyküsü. O tam da 2000’lerde Rocco ve Kardeşleri’nin izinden giden, bokstan hayatını kazanan göçmen bir ailenin ve özelde de iki erkek kardeşin hikayesi...Ancak süreç bu kez biraz daha farklı, aslına bakılırsa olması gerektiği gibi. Ağabeyinin gediklerine yama yaptıkça ona bilmeden kötülük eden Rocco’nun aksine, Micky’nin seçimi çok daha ahlaki.

Gerçek bir hikayeden esinlenen film, en başta ailenin hınzır, yaramaz ve ele avuca sığmaz oğlu gibi 

gözüken Dickie ile her zaman sakinliğini koruyan Mickey’nin birbirinden tezat, bir o kadar da keskin; ama nihayetinde birbirleri ile uzlaşan öykülerini anlatıyor. Film parlak kariyeri artık geçmişte kalsa da, onun hayaleti ile yaşamayı tercih eden eski boksçu Dick Eklund ve onun hakkında yapılan bir HBO belgeselinin çekimleri ile başlıyor. Kalabalık bir göçmen ailenin hala mahalle kültürünü koruyan banliyö hayatlarını izle

yeceğimizi sanırken, film ani bir çalım yaparak şaşırtıyor ve o ana kadar izlenesi dediğimiz bu anlatı, son zamanlardaki en çarpıcı hikayelerden birine dönüşüyor. Başta Dickie’nin hikayesi olarak başlayan film, olayörgüsü ilerledikçe ardındaki gerçek kahramana evriliyor ve Dickie’nin ardında bulutumsu bir silüet gibi duran küçük kardeş Micky’nin öyküsü parlıyor. İki kardeş arasındaki ilişki, aslında az ya da çok kardeşi olan herkese tanıdık hisler uyandıracak izler taşıyor: Sorunlu ağabeyinin izinden bir gölge gibi gittikçe kendini bulamayan küçük kardeşe karşılık, kardeşini çok sevmekten dolayı körleşen ve her şeyi onun için ama ona rağmen yapan bir ağabey... Zaman zaman unutulsa, arkada bırakılsa, görmezden gelinse ve hatta gözden çıkarılsa da, her zaman büyük bir bağlılıkla sevilen kardeşlerin ve ağabeylerin ortak kaderi...Bütün bunlardan dolayı The Fighter’ı salt

 bir boks ya da spor filmi olarak değerlendirmek mümkün değil.

Son zamanlarda vizyona giren en etkileyici dramalardan biri olan film, unutulmaz oyuncu performansları ile de konuşulmaya değer. Özellikle Christian Bale’in yitik kuşak temsilcisi Dickie Eklund’daki oyunculuğu, aktörün kendi kariyerinde uzun süredir gösteremediği gerçek bir çıkış olarak durmakta. Onu izledikten sonra Bale’e ister istemez “evine hoş geldin” diyoruz. Ancak filmi Bale ile sınırlamak doğru olmaz. Mark Wahlberg’in o kırılgan, gölgemsi küçük kardeş performansı olmasa, Bale’in bu denli parlaması düşünülemez. Öte taraftan Amy Adams ve elbette ki Melissa Leo’nun o çıldırtan rekabetleri filme ilginç bir ivme kazandırıyor.

The Wrestler’ın çıplak ve bu nedenle alt üst edici gerçekliğine karşı, hüznü ve biraz daha öznel bir sıcaklığı barındıran The Fighter, bir süredir karşılaşamadığımız o sinemasal doygunluğa ulaştıran ve ileride değeri daha çok anlaşılacak bir film. Bir bakıma onun da akibeti, anlattığı küçük kardeş gibi. Kendinden daha büyük ve gürültücü “ağabeyleri” nedeniyle hemen fark edilmese de, kendinden emin duruşu ile keşfedenleri çok memnun edecek mütevazı bir yapım The Fighter...

Online dergiler Online dergiler