Hobi Fobisi - Yusuf Bahri Özsoy | Makaleler - Şubat 2013

Administrator tarafından yazıldı. Aktif .

HOBİ FOBİSİ

Valide sultan, benim yeteneğimin olduğuna inandığım ve çevremin de tasdiklediği her mesleğe – finansal getirisi cüzi olduğu için – hep “hobi” gözüyle bakar.

 

-          Anne ben tiyatrocu olcam!

-          Önce güzel bi iş bul kendine, sonra hobi olarak yine yaparsın.

-          Anne ben karikatürist olcam!

-          Hobi olarak yine yaparsın oğlum…

-          Anne ben film çekicem, yönetmen olcam!

-          Çek tabi… Ama hobi olarak çek.

-          Kitap çıkarcam anne! Yazıyorum.

-          Hobi olarak yaz çocuğum…

-          Kafayı yiycem anne!

-          Tamam; ama hobi olarak ye!

Annem kendince haklı elbette… Çünkü benim “meslek” gözüyle baktığım ve tümü yetenek gerektiren hadiseleri, ülkemizde “hobi” olarak yapmak daha makul görünüyor. (Hobi olarak şarkı söyleyen, albüm çıkaran doktora yüklenmemek gerek. Ama o kişi artık hobi olarak doktorluk yapmaya başlamışsa, bu işte bir yanlışlık var demektir.) Yeteneği olan/olduğuna inanan herkes istediğini yapmakta özgürdür. Başarıya ulaşıyorsa zaten hak ettiği yere gelmiş olur. Ancak bu tarz örneklerle o kadar sık karşılaşırsak, doğal olarak hepimiz aynı şeyi söylüyoruz: “E demek ki bu meslekler (şarkıcılık, oyunculuk…) hobi olarak da yapılabilir.” 

Girişteki tümceye dönecek olursak; hobi olarak da yapılabileceğine inanılan mesleklerle, finansal açıdan tatmin olunamayacağı kazınmış, annem gibi birçok ebeveynin zihnine… Doğruluk payı var mı? Şüphesiz var. Geçerli aile yaşantısı demek; memuriyet yaşantısı tadında yaşamak demektir onlar için… Çünkü çocuklarının mürüvvetini ve düzenli(!) bir hayata geçtiğini görmek bütün ailelerin çaba listesinin birinci sırasında yer alır. Memuriyet yaşantısı küçümsediğim bir yaşam biçimi değil. Hatta memur bir babanın çocuğu olarak pek fazla sıkıntı çektiğimiz söylenemez. Ama düzenli hayat denince insanların aklına tek bir düşünce yerleşiyor; düzenli maaş! Sen şirket kurup trilyonlar da kazansan, sana aynı soru yöneltilecek neredeyse: “Düzenli maaşın var mı?” Hiçbir aile, muhakkak, evladının sürünmesini istemez. Gerekirse mutlu olduğu/olacağı işi yapmasın; ama sürünmesin. Oysa bilmezler ki, yetenek gerektiren bütün mesleklerin sevdalıları, sürünürken bile mutlu olmayı becerebilen mazoşistlerdir.

E o zaman yan gelip yatsın herkes, sonra da ben sanat yapıyorum desin. Olur mu öyle? Ne alakası var canım? Bunu mu söylüyorum ben? Bir müsaade et! Bir insanın neye ya da nelere yeteneğinin olduğunu küçük yaşlarda sezinler aslında aileler ve eğer bu yetenek bir de sanat dallarından biriyle sıcak temas halindeyse, aman diyeyim! Bir korku kaplar aileyi! “Eyvah, bizim çocuk sanatçı olacak!” İvedilikle ve endişeyle ders kitapları yığılır önüne… Günde bin tane soru çözmesi istenir. Niye? Sınavlarda başarı elde etmesi midir salt amaç? Tabi ki, hayır! Yeteneğini geliştirmeye fırsat bulamasın.

Elbette biraz(cık) mübalağa içermekte söylediklerim. Ancak bir çocuğun ya da gencin yeteneğinin üzerine gitmek yerine, köreltmeye çalışmak nedendir? İşte bu tarz aileler yatırım ve riski sevmeyen ailelerdir. Hâlbuki yeteneğinin üzerine gitsen, senin hobi olarak değerlendirdiğin meslekte, gelecekte parmakla gösterilebilecek bir sanatçı olma şansı vardır çocuğunun…

Sakın bu sözlerime bakıp da ailem tarafından, yukarda örneğini verdiğim despot ailelerin benzer yaklaşımlarına maruz kaldığımı sanmayın. Fikirlere saygı duyulan bir ailede yetiştiğim için, böyle bir aileyi üzecek bir hata(!) yapmak istemedim ve işletme bölümünü yazdım ÖSYM tercih formuna… İşte o yüzden beş buçuk senede bitirebildim bölümümü. Ama sanılanın aksine hayalimdeki meslekleri değil; “işletme”yi hobi olarak yapacağım. Peki, neye mâl oldu bu doğru olmayan yönlendirme? Dershaneyle birlikte, yaklaşık, yedi koskoca seneye! Boru değil be usta!

Hayali gerçekten işletme okumak olan ve ticarî zekâsı tavan yapmış insanların hakkıdır işletme bölümü… Çünkü ticaret yapmak da fevkâlade yetenek ister. Yönlendirilen böylesine bir birey ilerde neden büyük bir işadamı olmasın ki? Neden çok iyi yönetmenler, iş adamları, oyuncular, müzisyenler genellikle bu işin okulunu okumamışlardır peki? Çünkü o okulda okumasına fırsat verilmemiştir o bireyin… O, okulunu okumak istemediği için değil; yönlendirilmediği için okullu değil de alaylıdır aslında…

E bir de mesaj verelim bari… Şayet bu satırlarımı okuyan anne, baba yada anne-baba adayları varsa kardeşlerinden onlara naçizane bir tavsiye: “Çocuklarınızın mutluluğunu istiyorsanız, onların yeteneklerini ön planda tutun! Yeteneğini sezinlediğiniz mecraya yönlendirin onları; sizin istediklerinize değil! Çünkü siz ne yaparsanız yapın günü geldiğinde kendi hayallerinin peşinde koşacaklar mutluluğu yakalamak için… Dolayısıyla çok fazla zaman kaybetmiş olarak arayacaklardır mutluluğu… Ve daha da kötüsü belki de, doğru (sizin doğrunuz değil) yönlendirilmemiş birey olarak, yanlış yerlerde arayacaklar… Ne siz; ne de onlar mutlu olacaklar.”

-          Bak yine almış eline bi kitap… Çık da biraz hava al be oğlum… Ne okuyosun yine?

-          Bildiğimi be anne... Yine bildiğimi okuyorum.

Yusuf Bahri Özsoy

Paylaş

Online dergiler Online dergiler