Rimbaud'ya Mektup - Aysel Serpil Görgün | Makaleler - Temmuz 2012

Administrator tarafından yazıldı. Aktif .

RİMBAUD’YA MEKTUP

Arthur Rimbaud'nun Kızkardeşi Isabelle Rimbaud'nun Paterne Berrichon'a yazdığı mektubu.

Roche, 2 Agustos 1896

Efendim, sanırım bu mektupla, üzerinde idealinizi yükselttiğiniz piedestali kıracağım ve sizin için değerli olan bir efsaneyi yok edeceğim. Canınızı sıkacağım, sizi kızdıracağım, sabrınızı taşıracağım; üzücü ama ben hakikat uğruna dikkafalılık ediyorum.

Dolayısıyla geçen gün size söylediklerimin doğru olduğunu size göstermem gerektiğine inanıyorum.

Yetişkin insan Rimbaud, yaşam biçimi konusunda olduğu kadar düşünceler konusunda da delikanlı Rimbaud'dan bütünüyle farklıdır. İşte, sizi bu konuda iyice aydınlatacak olan 6 Mayıs 1883 tarihli mektuptan birkaç satır. ''Bana politika haberlerinden söz ediyorsunuz. Ah, keşke bunların beni hiç ilgilendirmediğini bir bilseydiniz. İki yıldan fazla oluyor elime bir tek gazete bile almadım. Şimdi bütün bu tartışmalar benim için anlamsız. Tıpkı müslümanlar gibi inanıyorum, olacak olan olacaktır; hepsi bu.''

Bu mutlak ilgisizliği kendi kendime açıklayacak kadar kardeşimi tanıdığımı sanıyorum: 

İnsan on beş yaşından on sekiz yaşına kadar aşırı bir gönül yüceliğinden dolayı, olabilir ki gerçekleşmesi olanaksız birtakım düşlere kendini kaptırabilir. İnsan kendi kendine kızar, apaçık adaletsizliklerle ve sefilliklerle dopdolu olan bir yığın şeye karşı verip veriştirir, sövüp sayar. Evrensel mutluluğun hâkimiyetinin her yerde parıl parıl parladığını görmek için insan her şeyi yakıp yıkmak ister.

Ne yazık ki, insan iyiniyetli, saf ve temiz kalpli olunca köklü biçimde yeniden diriltmek istediği toplumun içinde yapacağı birkaç gözlem kısa sürede bu tür ütopyaların hiçliğini açıkça ortaya koyar. İnsanların toplumsal eşitlik için o denli olgun olmadıklarını insan çabucak keşfeder. Eşitlik imkansızdır çünkü akıllı, zeki ve dürüst bir insanın hemen yanında, en az on tane aptal, gerizekalı yüz tane de düzenbaz adam vardır. Bu kudurgan iştahlı kaba heriflerin oluşturduğu seli durdurmak için, genel kölelik kaçınılmazdır. Kendilerinde kölelik eğilimi olmayanlar için belki eylemle ya da sözle başkaldırmak saçma gelecektir. Bunu yaparken kölelikten kurtulmaya doğru giden bir gelişmeyi daha çok geciktirmektedir. Bu kurtarma işi çok göreceli bir tarzda da olsa, eğer bir gün olacaksa, doğal olarak ondan insan ırkının tedricî bir dirilişi doğacaktır. Devrimciler artık hiç kimseyi mutlu edemiyor. Kölelik yalnızca biçim değiştiriyor, hepsi bu. Ama kölelik hep sürüyor, çünkü o gereklidir ve aptallık, kötülük ve entrika kadar kaçınılmaz bir durumdur. 

Öyleyse akıllı bir insanın toplumsal sorunlara değinmesi yararsızdır. Eğer insan insanlık yararına iyi ve güzel bir eser bırakmak isterse, çalışabileceği alan o kadar çok ki hangisi olursa olsun herhangi faydalı bir bilim için yapılabilecek en küçük keşif ya da daha azı herhangi bir bilimsel bulgunun akıllıca bir uygulanması her tür siyasal kanaatlerden ve dünyanın bütün nutuklarından çok daha değerli değil midir? Konumuz dışı olan ve her tür değerlendirmenin dışında yer alan ''saf sanat''dan söz etmek istemiyorum.

Ayrıca şuna iyice inanınız: Arthur Rimbaud'nun Poésies Complètes’inin (Bütün Şiirleri) baskısı salt içeriği için yayınlanmış değildir: Böyle anlaşılırsa, o yayın ona karşı yapılmış bir ihanet sayılır; o baskı, bir benzeri taklit edilemez o edebiyatın harika biçimi için yeniden yapılmıştır. Peki öyleyse insan, iyi niyetle on altı yaşındaki bir çocuk tarafından dile getirilen düşünceleri ve kehanetleri feshi gayri kabil olarak değerlendirilebilir mi? Ayrıca, eğer Cehennemde Bir Mevsim’i okumuşsanız –ki bundan hiç kuşkum yok- bir yığın şeyden geri döndüğünü ileri sürdüğü birçok parçanın anlamını yakalamadınız mı?...

Dinsizlik yönüne gelince, size yalnızca şunu söyleyeceğim: Küfr zorunlu olarak inancı içerir… O her ne kadar dine aykırı davranmışsa da, dini asla inkâr etmemiştir. Şunu da söyleyebilirim: Eğer Hıristiyanlık her zaman, Hz. İsa ve şehitler tarafından yaşandığı gibi yaşanmış olsaydı, hiç kimse kalkıp da Hıristiyanlığa sövüp saymazdı, hiç kimse ona saldırmazdı. Çokları din adına alçakça işler çevirerek dini baltalamış, dine gölge düşürmüştür, oysaki din aslında daima ilahi sevginin ışıklı, aydınlık ve çok güzel bir kurumudur. Öyleyse nasıl olur da Arthur Rimbaud –bu iyilik ve sevgi anıtı varlık, çünkü o inanıyordu- din düşmanı olabilir?

Eserlerinde açık saçık ve cinsel parçaların uyandırabileceği bir takım tahminlere, varsayımlara gelince, şunu hemen belirtmeliyim ki, beşeri varlık hiçbir zaman aşk, ihtiras fırtınalarından uzak olmamıştır. Bu adam, Rimbaud, kötülüğe bulaşmadan yaşamıştır; kendisini tanıyanlarca sık sık ifade edilen ve doğrulanan insanı şaşırtan bir ahlaki temizlik içinde yaşamıştır. Nitekim kendisi o bayağı ihtirasların o denli üstündeydi ve onları aşağılamaktaydı…

Fransa’ya geri dönüp oraya çakılıp kalmak, oraya yerleşmek mi? Hayır, hayır böyle bir düşüncesi yoktu. Belki birkaç günlüğüne ya da birkaç aylığına oraya uğrayabilirdi. Fakat Avrupa’nın hiçbir ülkesi ona uygun değildi. Ona daha sıcak, daha yakıcı bir güneş, çok daha geniş ufuklar, daha sıcak ve daha canlı daha renkli manzaralar gerekliydi. Hele hele bayağılıklara, dar kafalılığa ve ikiyüzlülüğe hiç katlanamazdı. Bu konuda aynen şunları söylemiştir: ‘’Hep aynı yerde kalmak bana büyük bir talihsizlik gibi görünür. Ben bütün dünyayı dolaşmak isterim; zaten dünya o kadar büyük de değildir. Dolayısıyla benim hoşuma gidecek bir yeri belki bir gün bulurum.’’

Size onun son sözlerini anlatsam, belki benim ‘’günümüzdeki gayri samimi ahlak’’tan etkilenmiş olduğumu sanırsınız. Nitekim onun son sözlerini anlatmak istesem de gereği gibi anlatamam. Çünkü o sözler, benim için karanlık sözler olmak yerine tam bir aydınlık ve iyilik özü olarak gözükmüş olmasına rağmen, -ben ki konuşmasını bilmem, hele hele onun gibi bilmem- o meleklere özgü ifadeleri, yüce ve mistik teslimiyet terimlerini size aktarmam olanaksızdır. Bu hayatı terk etmekten dolayı içine düştüğü sözle anlatılamayan umutsuzluğunu o ifadelerle çevreliyordu. Oysaki dudaklarından durmadan ‘’Allah! Allah Kerim’’ diye haykırışlar dökülüyordu. Ah! O iki kelimede onun iki düşüncesini ne kadar net görüyordum.

Küçük resim M. Vanier’e aittir, çünkü ben onu ona verdim. Dolayısıyla o resim onda kalabilir. O resmin tamamen yırtıldığını ve artık ondan yararlanılamayacağını işittim. Kardeşimin, aynı ölümün, değişik tarzdaki görünümlerini yansıtan daha başka resimleri var, fakat onların resimleri buradan çok uzakta, ve ancak Aralık sonunda ya da Ocakta gidebileceğim bir yerde.

İlk mektubunuzda Rimbaud ile olan bir anınıza değiniyordunuz. Eğer bana gene yazma fırsatınız olursa, onu ne zaman ve nerede tanıdığınıza bana yazmanızı isterim. 

Ayrıca Revne Blanche’ın hangi sayfalarında sizin ‘Verlaine heroique’iniz var, bunu da bilmek isterim. Fakat tekrar ediyorum, eğer bana yazma fırsatınız olursa ancak yazın bunları bana.

Lütfen saygılarımı kabul buyurun efendim.

Isabelle Rimbaud

***

Not: Onun hayatı gibi bir hayatta her şeyin tutarlı olması, birbirini tutması gerektiğini söylüyorsunuz. Peki o zaman Cehennemde Bir Mevsim’in bütün nüshalarını satışa sunulmadan önce yok etmesini nasıl açıklıyorsunuz? Cehennemde Bir Mevsim onun bastırmadığı tek kitabıdır. Şiirlerini, anısına varıncaya kadar niçin yok etmek istemiş olsun? Şiirlerinden öyle dehşete kapılıyordu ki, o konuda kendisine yapılan en küçük imalar bile kendisinde öfke ve üzüntü taşkınlığına neden oluyordu. 

Esef ettiği konu kesinlikle yazılarının özüydü, biçimi değildi. Üslubunu inkâr edemeyecek kadar sanat ve edebiyat duygusu, ender ve biricik olma zevki vardı. Bu duygusu ve zevki, konuşmalarında ve özel yaşamında dikkati çeken ve daima koruduğu eğilimleriydi.

 

Paylaş


  Aysel Serpil Görgün’ün Eski Yazıları 

Online dergiler Online dergiler