Lisan

Aykut Purde tarafından yazıldı. Aktif .

 

"İmlâmız, lîsânımız düzelince, lîsânımız da kafamız düzelince düzelecek; çünkü o da ancak onlar kadar bozuktur fazla değil!"

Besmele diyip başladık yazmaya. Peki ne yazıyoruz biz? Nece yazıyoruz?

TDK'nın yaptığı tanıma göre lisan; duygu, düşünce ve isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan ögeler ve kurallardan yararlanılarak, başkalarına aktarılmasını sağlayan, çok yönlü, çok gelişmiş bir araçtır. Burada "aktarılan duygu, düşünce ve istekler" diye uzun uzun anlatılan şey aslında bizim "kültür" dediğimiz olgudan başkası değil. Kültür, "bir milletin veya bir topluluğun tarihi süreç içinde meydana getirdiği maddi ve manevi ortak değerler" olarak tanımlanmış sözlüğümüzde. Lİsan ve kültür kelimelerinin tanımlarına baktığımızda aslında nasıl da iç içe geçtiklerini görebiliyoruz. Lisan maddî ve manevi ortak değerler olan kültürün gelecek nesillere aktarılmasında şüphesiz vazgeçilmez bir rol oynuyor. Bununla birlikte kültür de lisanın oluşumunda çok önemli.

Birçokları farkında olmasa da lisan insanın kendisidir, aynasıdır, insanı insan yapandır. İnsanla ve kültürle birlikte yaşar, insan yaşayışından ve kullanıldığı toplumun kültüründen etkilenir, beslenir. Bir lisandaki en önemsiz görünen kelime bile yüzlerce binlerce yaşındadır aslında. Tek bir kelimeyi ele alıp onun kökenini inceleyerek dahi o lisanı kullanan insan topluluğunun kültürü hakkında pek çok bilgiye ulaşabiliriz. İnsanlar kelimelerine hayat verirler, onlara yükledikleri anlamlarla yaşayan birer varlık olmalarını sağlarlar. Yüzyıllarca bir lisana ve kültüre hizmet etmiş köklü bir kelime yerine yenisini getirdiğinizde çoğu zaman eğreti duracaktır; çünkü o yeni kelime o insanlarla, onların kültürleriyle yaşamamıştır, onlardan biri olamaz asla, en fazla onlara ayak uydurabilen bir yabancı olabilir. Bu yeni kelime ne eski kelimenin tanık olduğu aşkları, acıları bilir; ne de mutluluğu, neşeyi tatmıştır yüzyıllardır. O kültürle, o insanlarla hiç bir şey paylaşmamıştır. Canlıdır canlı olmasına, ona da hayat verir insanlar; ama o hep daha soğuktur, boştur. Yavandır, yabancıdır, ötekidir. 

Lisan da kültürün en önemli unsurudur. Lisanlar olmasaydı kültürler nasıl olabilirdi ki? İlk çağlarda mağara duvarlarına çizdiğimiz av merasimleri, daha sonra Mısır'da ortaya çıkan hiyeroglifler, Sümerlilerin çiviyazısı ve daha niceleri, hep bizlere dünyadaki farklı kültürleri anlatır, yetişemediklerimize yetişmemizi sağlarlar bir bakıma.

Lisan-kültür ilişkisinde lisan, farklı şekillerde zuhûr ederek tarihe ve kültürlere tanıklık etmemizi sağlarken, kültürler de lisanları etkiler, onları beslerler. 

Sevgiliye düzülen methiyeler, "Sevgili'ye" yazılan naatlar, kaybedilenin arkasından yakılan ağıtlar, büyük aşklar için yazılan mesnevîler, dörtlükler, şiirler, destanlar. Lisanımızı kullanarak ortaya koyduğumuz bu eserler zamanla kültürümüzün de vazgeçilmez bir parçası hâline gelmiş. Anadolu'da bir aşk hikâyesi geçer de hiç o âşıklar Leylâ ile Mecnûn'a, Kerem ile Aslı'ya meydan okumadan durur mu? Ya da Peygamber'e âşık bir Anadolu insanı, O'na naat yazarken Fuzûlî'nin Su Kasîdesi'ni düşünmeden edebilir mi? 

İşte bu eserlerin kültürümüze bu denli etki etmesini sağlayan, insanımızın yüreklerinde demledikleri duygularını, binlerce yıldır farklı kaynaklardan beslenerek büyüyen, güzelleşen, derinleşen lisanımızın süzgecinden geçirip kaleme almış ya da söylemiş olmalarıdır.

Kültür ile lisan, lisan ile kültür. Bunları birbirinden ayrı düşünmek mümkün değil, birini kaybeden bir süre sonra diğerini de kaybetmeye mahkûm. Bu durumda bir kültürü yok etmenin en kolay yolu nedir benim Fransız kardeşlerim? Doğru bildiniz, dillerini ellerinden almak. Dünya üzerinde birçok örneği var bunun şüphesiz; Britanya adalarını tek dil konuşmaya götüren süreç, Hindistan gibi kalabalık bir yer ve baskın bir kültürde dahi İngiliz hâkimiyetinin hâlâ hissedilmesinde dilin rolü, Avrupa Türkleri'nin dillerini unutmalarından kısa bir süre benliklerini kaybetmeleri; ama en güzel örneği şarap ve peynir diyarı Fransa'da buluyoruz. Bu pek muhterem, insan canlısı Fransız kardeşlerimin hükümetleri Afrika'yı yüzyıllarca sömürdükten sonra geçen yüzyılın ortalarını müteâkib Afrika ülkelerine özgürlüklerini veriyorlar. "Ah siz ne güzel insanlarsınız monşerler." dediğinizi duyar gibiyim. Anlaşılan hiç biriniz Beyaz Adam'ın yüzyıllara dayanan sömürgecilik tecrübelerini yeterince ciddîye almamışsınız.

Fransız kardeşlerimiz bu ülkelere özgürlüklerini verirken önlerine Afrika'da hâkim oldukları topraklarda konuşulan dillerin dağılımını gösteren bir harita alırlar. "Özgürlük" verecekleri ülkelerin sınırlarını öylesine bir ustalıkla belirlerler ki, hepsinin topraklarında en az 3 büyük Afrika dilinin ve onlarca yerele kabile dilinin konuşulmasını sağlarlar. Ne kadar düşünceliler, kültür zenginliği olsun istemişler; ama sonuçta ne olur, eski Fransız sömürgeleri özgürlüklerinin tadını çıkaramazlar, ülke içinde insanlar anlaşamaz, kargaşa ve kaos kaçınılmazdır. Anlaşmanın bir yolu olmalı, bu insanlar aynı dili konuşarak sorunlarını çözmeli! Ve bugün çoğu Afrika ülkesinin resmî dili Fransızca. Yüzlerce dil ve yüzlerce kültür bugün yaşamıyor. Yüzlerce dil ve yüzlerce kültür bugün yok olmak üzere. Teşekkürler Louis. 

Şükürler olsun ki Anadolu toprakları böyle bir sömürüye sahne olmadı ve biz dilimizi-kültürümüzü en güzel şekilde muhafaza edebildik. E madem böyle, Yahyâ Kemâl'i bu kadar sinirlendirip yukarıdaki satırları yazmaya iten ne? Ne olmuş bizim lisanımıza, nasıl bozulmuş? Biz hiç sömürülmedik ki, kim dokunabilir bizim lisanımıza? 

Üsküplü hemşehrim Yahyâ Kemâl delirmiş olmalı. Bu kadar güzel bir lisanın bu denli bozulması anca bir devrimle olur büyük usta ve sen de çok iyi bilirsin ki lisan yaşayan bir varlıktır, "Dilde devrim olmaz!". 

Gelecek ay devrim var, motorları maviliklere süreceğiz.

Yazar Hakkında

Aykut Purde

Aykut Purde

Online dergiler Online dergiler