Somali Yanıbaşımızda | Kemal Emre Çankırı

İskele Editörü tarafından yazıldı. Aktif .

AÇLIK, SUSUZLUK, MUSİBETLER YERİ SOMALİ; YANIBAŞIMIZDA!

Ben kelime-i şahadet getirirken “Rab” olarak her şeyin Malik-i Ebedisini mi akla getiriyorum? Veyahut para, şöhret gibi kezzapları mı? Peygambere iman ederken; şefkat peygamberi olduğunu tam anlamıyla idrak mi ediyorum? Yoksa yaptığı ahvalleri kedimce uyarlayarak arkasına mı sığınıyorum?

Kur’an okurken, “Necisin? Nereden geliyorsun? Bu dünyadaki vazifen ne?” sorularının cevabını bulabiliyor muyum? Yoksa, meleklerin her yerde hazır ve nazır olduğunu bildiğim halde ala-i illiyine çıkmak yerine, esfel-i safiline mi yuvarlanıyorum?  Kısmetime razı olup rahat mı ediyorum? Kendimi fail zannedip hırs mı gösteriyorum?

Bunların Somali’yle ne alakası mı var? Çünkü bu soruların doğru cevabını bulamayıp veya doğrusunu söyleyenlere engel olunup soruna dönüştükleri için şu an bu durumdayız. Olanlar karşısında beşer pis elini aklayıp paklamak yerine hala karıştırmaya ve dünyanın midesini bulandırmaya devam ediyor…

Bir hatıramı aktarayım size:  Bir gün boyunca yaşadığım bunca durum karşısında, Cennet bu olsa gerek dedim kendime ve uykuda mıyım diye yokladım kendimi;  uyanıktım. Bunlar, Ramazan ayının ikinci haftasında ailemle geldiğimiz bir tatil köyünün geçici parıltılarıydı sadece.

Otele girer girmez kralmışız gibi karşıladılar bizi. O bellboyla aramızda kim daha üstün takvamız belirliyordu. Hali hazırda ise o köle gibi çalışan her şeye(haklı veya haksız dahi olsa) müsamaha gösteren, nefes alan bir varlık bense her şeyin malikiymiş hissine kapılma yolunda hareket eden bir gafil! Hâlbuki insanın vazifesi medih değil istiğfardır. Gel gör ki medh-ü senadan, küçük bir firavuncuk halini almak üzereydim. Bir araba dolusu eşya hiç zahmet çekmeden beş dakika sonra odamızdaydı. Ne de olsa ben bir paşaydım!  Girdiğimiz oda da küçük bir saraydı sanki: iki televizyonu, güvenli kasası, rahat yatakları, lüks banyosu ve içi dolu buzdolabıyla dünyalar benim olsun dedirtiyordu. Oysa hasırda yatıp, hasırın izi çıkan ve bunu görüp ağlayan sahabeye “dünyalar onların olsun ahiretse bizim” diyerek teselli veren kâinat serverinin ümmeti değil miydik? bizler ki bir Müslümanın hakkını yedirmemek için kıtalar aşan bir imparatorluğun torunlarıydık. Ama şuan yaptıklarıma, bulunduğum konuma bakıldığında: değil bunlara layık olabilmeyi; onların isimlerini bile ağzımıza almayı hak etmiyordum.  Evet, “rüya yaşam” a, yani otele geri dönecek olursam: otelde belki 500 çalışan var ve hiçbiri sana en ufak bir saygısızlık yap(a)mıyor,  tabi efendim evet efendim, özür dilerim efendim cümleleri ağız ve dillerinin demirbaşı olmuş adeta! Ve asıl beni vuran yerine geliyorum şimdi, YEMEKLER! 7/24 açık büfesiyle aklına gelebilecek her türlü gıdayı takdim ediyorlardı sana ve ben deli gibi tabağını doldurup, ya hepsini şikemperver nefsine veriyordum veyahut yiyebildiğini işkembeye, yiyemediğini de bırakıp; kalkıp gidiyordum. Tabağımı toplamaya bile tenezzül etmiyorum.  Mideyi doldurduğuma göre, kendimi uyuşturacak her türlü aktivite de aynı “ateş çemberi” içinde mevcuttu. Havuz, sauna, plaj, manevi huzur ve şevkten uzak aktiviteler… Bunlardan birkaçı.

Çok mu ajitasyon yaptım, akli değil kalbi mi konuştum? O zaman şimdi de şunlara göz atalım: Verilere göre Somali’de insanlar açlıktan ölmekte. Bu bir ilk de değil! Müslümanlar arasında gelir gider dengesizliğinden dolayı ifrat ve tefritler çok, ama sünnet-i seniyye yolundaki vasat yolu izleyen az! Acaba, açlığın bu mübarek ramazan ayında gelmesinin hikmeti ne olabilir? Oradaki taife-i masume öbür dünyaya güzel bir senetle gittiler inşallah. Ama İslamın şartları arasında bulunan vücubu zekâtı yerine getirmeyenler ise…

Acaba bu otelleri yapmak mı hayır, yoksa bu lüks hayatı bırakıp daha çok parasal himmet yapmak mı? Veya şirket, holding, dernek, partilerin iftar yemekleri mi düzenlemesi mi daha hayır yoksa ramazan geldiğinde yoksul ve kimsesizleri doyurmak ve bunu yıl içine yayabilmek mi? ACABA düstur-u teavün mü? YOKSA düstur-u cidal mi?

Dediklerim yanlış anlaşılmasın. Eve misafir de getirelim, helal sınırlar içinde sosyalliğimizi de yaşayalım. Fakat Somali sömürge haline geldiği halde biz gelmemişsek ve onlar açlıkla ölüm kalım savaşı verirken biz ekseriyetle güllük gülistanlıksak bir sır olmalı, bunu da unutmayalım.

İnsan olmadan bu yeşilliklerin, yeryüzü güzelliklerinin değeri kalmaz, insan olmadan hayvanların bir anlamı olmaz. Kısacası insan olmadan dünyanın bir anlamı kalmaz. En küçük bir fertten başlayarak sarfiyatlarımızı gözden geçirmeliyiz Bu yüzden doğa ve tabiatı koruyan kuruluşlar, hayvan severler adı altında toplanan vakıf, dernekler! Enerjimizi Somali ve benzer dramları iyileştirmek için kullanmak boynumuzun borcudur. Ölen insanları kurtarabilmek ve insan olabilmek için hayvanları ve tabiatı önemsediğinizi göstermek için bunu yapalım.

 Unutmadan! Midesi bulanan ise, rahatlamak için er ya da geç kusar!

Kemal Emre Çankırı

Yazar Hakkında

İskele Editörü

Online dergiler Online dergiler