İlinti

Süleyman Kahraman tarafından yazıldı. Aktif .

 

“Bu Ülke”de şöyle cümleler vardı: Kaçıyorsun, erkekçe çalışmaktan, yenilmekten, dövüşmekten kaçıyorsun. Boş bulduğu ilk kulübeye sığınan bir köpek gibi ve her kulübeden mantığın haşin eli boğazına sarılıp kaçmaya zorluyor seni.” Aslında yaşanan her şeyi yazıya dökme kabiliyetinin çok az insanda olduğunu var sayarsak, bu cümleler bir insan için yaşadıklarının kelimelere uyarlanmış hali olmaktan başka bir şey değildi. Belki bu satırlar bambaşka bir olay için yazılmıştı ama bunlar senin söylemek istediklerinle rezonans haline gelince, bunun ne önemi vardı ki?

İnsan iki melekesi arasında gidip gelen ya da daha kötüsü ikisinin arasında kalıp bocalayan bir varlık. Akıl ve gönül. Bu iki kavramı yerli yerine oturtamayanlar için hayat genel olarak çok sığ yaşanmaktadır. Keyif haz veren şeylerden ibaret olabiliyor hayat böyleler için ya da hayatının en önemli zamanları vefasızların melankolisinde karanlıklar; karanlıklar içinde aydınlanmayan zamana sövmeler biçimince gerçekleşebiliyor. Ama sonuç olarak kafasına geçirilen bir kese kâğıdı genişliğinden hayatı kavrayabiliyor insan.

“Dövene elsiz, sövene dilsiz, Derviş gönülsüz gerek.”

Nirvana’dan gelen şuaların aydınlattığı yolda, gönle emanet edilenin ne olması gerektiğini de anlarız biz aslında. Sevgi, aşk gibi kavramlar sonsuz olması münasebetiyle onların soyutluğu ancak gönül evinin röntgeninde belirmektedir. Siyah beyaz renkteki bu iç resminizde sizin gönlünüz evinde sonsuzlukla ilintili misafirler yok ise, şunu unutmayın ki “küllî nefsün zâikatül mevt”... Yani bu dünyanın zamanına göre; bir gün evdeki misafir gidecek ve boşalan o ev gün geçtikçe harap hale gelip, nihayetinde yıkılacaktır. Ancak gönlün evi iki yıldızlı fuhşiyat otellerine benzer bir nitelikte gönül evleri olup, girenin çıkanın belli olmadığı mahlûkat istisna!

Yukarıda ki yazdıklarım yanlış anlaşılmaya muhal vermesin diye gönül evinin “sonsuzlukla ilintili” olmalı kısmına dikkat çekiyorum. Mesela annesini babasını evladını herkes elbette sever. Ama çizilen sınırı unutur ve bir gün anneniz babanız kara toprağı mesken tutunca, yolunuzu şaşırmamanız için, hatıra gelmesi gereken öbür âlemin varlığının inancı, sonsuzlukla ilinti gerekmektedir. Yoksa anneden babadan yardan yarenden ebede kadar ayrılma yükünü insan sırtlayamaz. Bunun en açık örneğini daha birkaç gün önce dört kardeşin canına kıymasında görmekteyiz.

***

Akıl, gönlün atıdır. Gönlü yukarıda söylemiş olduğum şekilde şekillenmemiş insanlarda, süvarisinden çok nefsinin emirlerini dinler. Gitmesi gereken istikametlerden sürekli sapmalara uğrar. Sonunda nefsin uşağına dönen akıl, küheylan olabilme kabiliyetinden uzaklaşır ve sonunda baki kalabilecek eşekliğe tedenni eder. Halbuki olması gereken; gönül ile akıl, süvari ile küheylanın bir bütün olarak gelişmesi, ilerlemesi misali gibidir. “Mantığın haşin eli” işte tam olarak bu sebepten boğazına sarılıp kulübe kulübe ‘insanı’ dolaştırır.

Akıllı diyebilceğimiz insanlar da vardır mesela. Bunlar isimlerinin başlarına iliştirilen bazı sıfatlarla anılırlar. Bu bir kriter gibi göze çarpmakla birlikte aslında her zaman bu kriterin olmadığı malumdur. Ne demek istediğimi benden iyi açıklayan cümleler, söylemek istediğimi şöyle söyler.” Yine kendisini pozitivizm akımına kaptırmış ve her şeyi deneye, tecrübeye dayandırma peşinde koşup duran bir insan görürsünüz ki, kalbî ve ruhî hayatında sıfırı aşamamıştır. Hatta bazen, akıl plânında Everest Tepesi gibi yükselirken, kalbî hayatında Lut Gölü gibi çukurlaşanlar da vardır.

Her şeyi maddeye irca etmeye çalışan, aklı gözüne inmiş nice insanlar vardır ki, vahyin mantığı karşısında aptallardan aptal ve mânâya karşı âdeta kördürler.

Bu alıntının ardından, aslında anlatmak istediklerimin nasıl iki  satırla uzatmadan anlatılabileceğinin farkına vararak, yazımı noktalandırıyorum…

Saygılarımla…

Not: Zamanında söylenen ve her zaman için geçerli olan;  insanın kuşa benzetilmesi misali vardır. Biz eğer bir kuş gibi uçmaya niyetliysek; bir kanadımız fenni ilimler, diğer kanadımız manevi ilimlerden oluşmalıdır. Yoksa hiçbir kuş tek kanatla uçamaz! Uçma niyetinde olanlara…

 

Yazar Hakkında

Süleyman Kahraman

Süleyman Kahraman

Doğum yeri, kaybedilen toprakların aziz hatıraları sayılacak topraklardır. Daha henüz emekleme safhasında iken Türkiye’ye adım atarak 21 sene T.C topraklarından ayrılmadı. Bir senelik Karl Marx Stadt’da eğitimine yama yaparak, makine mühendisi olma yolunda özgeçmişine bir parantez ekledi. İlkokul ve liseyi İstanbul’dan önceki başkentte, üniversiteyi ise sanayi göbeği Kocaeli’nde okudu. Birkaç deklanşör hamlesiyle fotoğraf işinde amatör, birkaç karalamayla da yazmakta…

 

Kafa Kâğıdı:    

 

 

Online dergiler Online dergiler