Havai Fişek

Hüseyin Emre Sezgin tarafından yazıldı. Aktif .

 

Gecenin katrana bulanmışı, müjdenin en somutudur...

Hayatın, bizim yürümemize fırsat vermeden ayağımızın altında dürüldüğü bir evresi vardır.

Gençlik...

Her mahlûkun son nefesini Zerdüşt verdiren, yanan, yakan, yalımlarıyla okşayan, kılıçları kerpetenle sökülen, nihayetinde boş bir hevesten bile evvel sönüp giden bir ateş...

İkincisi olmayan bahar, tekrarı olmayan seher...

Kazası olmayan bir ibadetin, o olmayan kefareti...

Baş döndürücü hızın kusturduğu neslimizin şaşkın neferleri bizler... Boşlukta salınan bir fıçının içinde şapşal ifadelerle hakikati arasak neye yarar?

İnsan neyle yaşar sorusunun en kestirme cevabı olan “hakikat” sahi, nerede?

Aptal kutusundaki tartışma siperlerinin monolog bombalarından sökülebilen, süt dişine bile dokunmayan bilgi kırıntılarının altında saklanma çabası, elbiseye serpilen malumatfuruşluğun onulmaz cakası...

Eğilip bükülen, merdiven altı atölyelerde namlusu değiştirilen ve ölümcülleştirilen düşünceler kapanı... Aptallaştırılamama hızıyla kumandada dans eden parmakların yönettiği taze müstefreşe... Aşikâr; sende yok “hakikat”...

Veyahut, sen, internet dedikleri melanet... İnsanın kendisine ihaneti. Ucuzluğun taşeronu, porno izleyen ergenleri kendisini ders için kullandıkları yalanını uydurmak zorunda bırakan, “yanlış eller”de olacağı biline biline “çok tehlikeli” tasarlanan terminatör...

Vücut geliştirme, araç modifiyesi ikilisini üçleyen boş iş... 1 ve 0 kadar siyah beyazken kendini “renkli” sandıran sempatik yalancı… Hakikat hedefini hiç eden kaleydoskop.. “Üzgünüm, sorun sende değil bende...” diye başlayan günah çıkarmaların kalesi...

Bilemedik, affet.

“Bilen adam”ların hakikat otağında, gönül odağında kopan kasırgalarca serinlemek bir nebze... Eski demlerden bir melodiyle raksetmek... “Her biri zamanı için büyüktü.” şiarını terk etmek pahasına kapılıp gitmek yasak diyarlara.

“Bilen söylemez, söyleyen bilmez”i bilmezden gelmek umutsuzca, eve gelen babanın ceplerini karıştıran çocuk heyecanıyla lafa tutmak “Bildiren”i. Hakikat açlığının gurultusuyla utanmak, utandığı için aç kalmak, ve sisifos’un kayasının altında geçen bir cehalet krizi...

Mamafih, bezirganların tarifesi açık; hakikat bu “ahir” sezonda da  %yalan’a varan indirimlerle…

Ve son tercih, acı umut: Kitap…

Milyarlarca kitap içinde debelenen kentrilyonlarca paragraf, daha fazla sayıda cümle, bir o kadar daha fazla kelime...

Hakikate ulaşma aşamasında sadece bir basamak... Üst üste konması ancak ustalıkla mümkün olan bir cennet merdiveni... Nihayetinde, samanlıkta iğne aramak için bile en azından parsel belirtilmeli...

Kitap yığınlarının gölgesinde vitaminsiz kalan genç beyinler kırılganlaşıyor; bir bilge efendi, bir iş bilir okur-yazar, bir hakikat avcısı, en azından asık suratlı bir kütüphane memuru dileniyor…

Bir doğru... Yani “hakikat”le “tâlip” arasındaki en kısa mesafeyi bildiren çizgi…

Demem o ki güzel insan, fikir sandalcıları için en gereklisi, emin bir deniz feneri…

Online dergiler Online dergiler