Demokratlığım ve Dinim Üzerine | Ali Kılıç

İskele Editörü tarafından yazıldı. Aktif .

DEMOKRATLIĞIM VE DİNİM ÜZERİNE

Din bir vicdan isidir.” sözü ancak dinler için mevzu olabilir.

Ed-din, yani Allah katında tek din İslam, için bu söz ahmakça. Entelektüel tükürükler saçarak, bu cümlede inat edenlerin ve bu cümleyi ed-dine genişletmek isteyenlerin, İslamiyet hakkında entelektüel kıtlıkları açık.

Bu din hayata hayat olan bir din…

Şimdi bu minvalde Türkiye’de ve kendine Türkiye’yi ideal edinen ülkeciklerde yaşanan tartışmalar, gerilimler yapay ve kısır. Yani birileri bu elektriklenmeyi ısmarlamakta, bu oyunu oynamakta ısrar göstermekte.

Ed-dinin getirdiği hükümler yapıcı; yani zor olan. Kendini seküler iddia edenlerin, düşündükleri zaman varabilecekleri son nokta Nietzsche.

Ama Nietzsche kadar düşünmeleri imkan harici. Çünkü getirdikleri ya da son buldukları ahlak sistemi, hayat tarzı yıkıcı.

Yıkıcı olmak zorunda. Ve bu yıkıcılık, insanı, insani değerlerden uzaklaştırıcı. Özgürlük dedikleri, ”hayvan hürriyeti” insan için cehennem kuyusu. Günahı açıklayan dinin, günah ilan edilenin edilmesindeki hikmetlerini anlamak gerek.

Şimdi bırakın yapıcı olmayı tercih edenler, imanları nispetinde yutkuna yutkuna yapmaya devam etsinler. Tersine gidenler zaten yıkım yönünü tercih etmekle, kolay bir yörüngedeler.

Bu işi gerilime taşımamak lazım. Eğer bir gün 70 milyonluk vatan coğrafyamda Nihilist fikirlerin ezanı okunacak, namazı kılınacaksa ben bu konuda açığım. Lakin dinimin bana emrettiği ölçüler ışığında benim de bu ahvale bir cevabim olacak, olmalıdır. Ateşler içindeki İbrahim Peygambere minicik gagasıyla su taşıyan serçe kadar da olsa yapabileceğim, bir tavrım olacaktır inşallah.

 “Yeryüzüne salih kullarım hakim olacak.” diyor.

İman etmişim. Salih yani, selah bulmuş, sulhta olan, kendiyle barışık desem de; ayıp olmasa Türkçe’ye karşı… Bu noktada benim gönlüm ferah. Salih olmaya çalışanlardanım. Birilerinin yıktıkları, yaktıkları o kadar yakmıyor. Peygamber dedesinin Mekke’yi yakıp yıkmaya gelen Ebrehe’ye verdiği cevap benimkisi. “Sahibi ne yapacağını bilir” demekteyim. Ben kendi develerime bakarım.

Geçenlerde sığ bir yazı düştü elime. Dindar insanların dinlerini anlatmak için  döktüğü çabaları anlayamıyormuş filozofum. Onun penceresinden bakınca mantıklı geldi. Ama dindar olmayanlar da bu işi zaten yapmakta. Problem senin yıkıma alışmış gözlerinin, onların sessiz yıkımlarını, dinlerini yayışlarını fark edemeyişi. Şeytan bu noktada oyunu bitirmiş değil. Yarış, rekabet olanca hırsıyla devam etmekte.

Hollywood’dan bir gençlik filmi ısmarlar falan TV mesela… 15 yaşında iki yeni yetme anne babalarının gözetiminde izler, sonra çocukları olur, sonra o çocuk boğulup çöpe atılır. Ve akabinde ayni tevenin mankenden dönme spikeri üzülmüş bir eda takınarak, “Caniliğin bu kadarı!” diye flaş haberi sunar. Hakikaten kötü bir örnek oldu; ama süreci düzgün takip etmek gerek.

Yılanın kuyruğunu mutad aralıklarla kesip durmak aptalca bir çözüm. Yılanın seni sokmaya dair ihtiraslarını azdırır. Falan tevenin yayın yönetmenine, sahibisine giden adalet benim istediğim.

Demokrasi anlayışım, Sokrates’in “Dokuz aptalın bir dahiyi yönetmesi, ya da %47 sürünün %53 zeka küpüne hükmetmesidir.” diye özetlenebilecek faşist yaklaşımı kabul etmiyor.

Çünkü Sokrates da ondan iyisinin bulunamayacağının farkındaydı. Kaldı ki, dokuz aptal arasından dahiyi, salih kulu, akıllıyı kim seçecek?

 Kimin bu noktada ilan edeceği parametreler önemli. Falan filan sınavından su kadar puan alıp, şu üniversitede okumak, sonra yükseğini doktorasını yapmak ayırt edici midir?

Ya da mesela, karınızın seçkin davetlilerin bulunduğu bir davette şişko patronunuzla dans etmesi?

Eşekler için basılan bir gazetede köşe sahibi olmak ya da üç beş hafta boyunca, yakın bir zamanda geri döndürülerek tuvalet kağıdı olacak bilmem ne bestseller kitabının yazarı olmak fark sebebi midir?

Kesinlikle hayır.

Ahir zamanlarda aşağılanası bir meslek olan çobanların salihleriyle, metres koynundaki bakanları, ihanetteki paşaları, hacıları hocaları  mukayese etmek; ayni cümle içine koymak dahi istemem. Titretir böyle bir denklikten, yaklaştırmadan söz etmenin bile yalan ateşi.

Zira kendilerinden bahsetmeyi dahi kendime gurur saydığım, o benim efendim de bir vakit çoban idi… 

 Ali Kılıç


     Ali Kılıç'ın Eski Yazıları

Yazar Hakkında

İskele Editörü

Online dergiler Online dergiler