Napoleon Bonaparte

Tolga Gündoğan tarafından yazıldı. Aktif .

NAPOLEON BONAPARTE 

Fransızların ünlü komutanı ve Fransız Devriminin generali olan Napolyon Bonaparte Carlo Buanoparte ile Marie Letizia Ramolino'nun ikinci oğulları olarak 15 Ağustos1769'da Korsika'nın  Ajaccio kentinde dünyaya gelmiştir.. Asıl adı Napoleone di Buonaparte ve Fransa Cumhuriyetinin ilk başkanıdır. 1779 yılında Brienne de öğrenim gören Napolyon 1784'te Parisien École Royale Militaire (Paris Kraliyet Askeri Okulu) adlı askeri akademiye girdi.1785 yılında Valence’deki topçu alayına üsteğmen rütbesiyle katıldı. Aynı sene Eylül ayında izinli olarak gittiği Korsika da askeri ve politik açıdan üstün bir rol oynamış ve Korsika da kalarak Fransa’ya karşı bağımsızlık mücadelesine başlayan Korsikalı milliyetçilere karşı Jakoben örgütlenmesinde yer almıştır. İzninin bitmesine rağmen birliğine dönmeyen Napolyon asker kaçağı sayılmış fakat 1792 de çıkan Avusturya savaşı sebebiyle affedilmiş ve yüzbaşı rütbesiyle savaşa çağrılmıştır.


Paris'e döndükten sonra, Konvansiyon'a karşı hareketi bastırmak için, Paul François Barras ve Lazare Carnot'un kuvvetlerine katılan Napolyon’un Paris'teki siyasi faaliyetleri nedeniyle bir dönem vatana ihanet gerekçesiyle tutuklanmasının ardından, kendisini koruyan siyasilerin de yardımıyla serbest bırakıldığı dönemde Fransa'da yeni bir anayasa ve direktuvarlık(Fransız Devrimi veya Fransız İhtilali (1789-1799), Fransa'daki mutlak monarşinin devrilip, yerine cumhuriyetin kurulması ve Roma Katolik Kilisesi'nin ciddi reformlara gitmeye zorlanmasıdır. Avrupa ve Batı dünyası tarihinde bir dönüm noktasıdır.)doğdu. Aralık 1793 de Toulon'da, kralcılar ve İngiliz ittifak kuvvetlerine karşı bir topçu komutanı olarak başarılı bir mücadele vermesiyle dikkati çekerek tuğgeneral rütbesine terfi etti. 1794'te İtalya'daki topçu birliklerinin komutanlığına getirilmesinin ardından, 5 Ekim 1795 tarihinde İç Güvenlik Kuvvetleri'nin komutanlığına getirilen Napolyon, kısa bir sürede ülkenin en saygın askeri otoritelerinden biri haline geldi.1796 da İtalya’daki ordunun başkomutanı olmuş ve 10 Nisan 1796 da General de Beauharnais'in dul karısı Josephine ile evlenmişti. Bundan kısa bir süre sonra kuzey İtalya’ya saldırıya geçti ve Avusturya ile savaşmaya başladı. Avusturya ordularını defalarca yenilgiye uğrattıktan sonra İtalya’daki Avusturya varlığını kırıp ve Viyana üzerine yürümüştür

Fransız yönetimi 1798 yılında Napolyon’u İngiltere anakarasının işgali ile görevlendirdi. Şöhret düşkünü Napolyon’u çok sevindiren bu haber ona başkenti İstanbul olan Hindistan’a kadar bir devlet hayalleri kurdurtmuştur.  Denizlerde üstünlük sağlanmadan bu işgalin başarılı olamayacağını düşünen Napolyon İngiltere’ye karşı dolaylı bir operasyon izlemenin doğru olacağını savunmuş ve mısıra saldırarak İngiltere’nin Uzakdoğu ticaret yollarını kesmeyi planlamıştır.1798’de Mısır seferine çıkan Napolyon İngiliz donanmasını yenilgiye uğrattı ve Malta’yı aldı. İskenderiye’yi de alarak yoluna devam eden Napolyon Nil Vadisi’ne kadar ilerledi. 1 Temmuz'da İskenderiye sahillerine inen Napolyon'un maiyetinde; 40.000 asker, 40 general ve sadece askeri alanda değil, Mısır'ın kültür varlıklarının sömürülmesi ve ahlâken sukût ettirilmesi için de 100 kadar bilim adamından tutun da ressam ve artistine kadar zengin bir kadro bulunmaktadır İngiliz donanması Abukir körfezi’nde Fransız donanmasına saldırarak imha etmiş ve ikmal yolları kesilmiştir.( Abukir Deniz Savaşı: Nelson komutasındaki İngiliz donanması 1 Ağustos 1798 tarihinde Fransız donanmasını Abukir koyunda demirlemiş halde saptamıştır. Aynı tarihte gerçekleşen Abukir Deniz Savaşı’nda İngiliz donanması parlak bir zafer kazanmış, Fransız donanmasını imha etmiştir.

 

Abukir Deniz Savaşı’nın krokisi

 

Gemilerinin yanmasıyla oraya sıkışıp kalan Napolyon oradaki halkla iyi geçinmenin planlarını yapar Müslümanlara sempatik görünmeye çalışan Napolyon Hz. Muhammed (sav)'in velâdetinin yıldönümünde büyük mevlid alayları tertip ettirir. Kendisi de şark usulü elbise giyerek başına sarık sarar. Bununla da kalmayıp Müslüman olduğunu ilan eder. Kurnazca yürütülen bu propaganda tesirini gösterir ve ortalık bir müddet için durulur. Artık Mısırlılar Napolyon'a ''Ali Bonapart" demektedirler. Halk kısa zamanda Fransızların müstemlekeci niyetlerini sezinleyerek ayaklanır ve çete faaliyetlerine girişir. Hadise üzerine muhteris generalin maskesi düşer ve çirkin yüzünü gösterir. Ayaklanmayı çok kanlı bir şekilde bastırır ve iyice gözdağı vermek için de 23 Ekim'de on bir Ezher şeyhini kurşuna dizdirir. İçinde bulunduğu durumu iyileştirmek için stratejik öneme sahip olan Suriye üzerine sefere çıkar. Bu seferin kilit noktası olan Akka’da beklemediği bir direnişle karşılaşan Napolyon başka çaresi kalmaması üzerine salgın hastalıkların da baş göstermesiyle Mısır’a geri çekilmek zorunda kalmıştır. Napolyon Akka'da ilk raundu kaybedince civardaki emir ve beylere, Hıristiyan ve Yahudi ileri gelenlerine mektuplar yazarak yardımlarını ister:
Vahhabilerin kurucusu Abdulvahhab'a. Mekke şerifi Galip bin Musaid'e, Maskad İmamı'na, Dürzî Emin Beşir'e, Marunî ve Yahudilere yazdıkları mektuplardan olumlu cevap alamaz. Hatta 22 Mayıs 1799'da Moituer Üniversel gazetesine verdiği bir ilanda da bütün Avrupa, Asya ve Afrika Yahudilerini Fransız ordusuna gönüllü asker olarak katılmaya çağırmakta, buna karşılık da Filistin'de bir Yahudi devleti kuracağını vaat etmektedir. Napolyon'un canı çok sıkılmıştır. Hayalindeki "Büyük Şark İmparatorluğu"nun önündeki bu küçük kilidi, askerinin yarısının telef olması pahasına açamamıştır. Bu acı mağlubiyet onu iyice ümitsizliğe sevk eder. Fransa'nın düşeceği hâli, bundan faydalanacak İngiltere'nin Avrupa'ya Fransa aleyhine tahrik etmek için kendisinin zavallı durumunu nasıl yayacağını düşündükçe kahrolur. Sonunda Suriye de aldığı ağır yenilgi ve donanmasının yanmış olması sebebiyle Mısır da tutunamayacağını anlamıştır. Bütün her şeyini Mısır da bırakarak askerleri tarafından hainlikle suçlanma pahasına 25 Ağustos’ta Mısır’dan kaçar. Napolyon Mısır'dan kaçarken yerine vazifelendirdiği General Kleber'e bıraktığı mektubun son kısmında ise, bütün doğu dünyasının üzerinde dikkatle düşünmesi gereken şu oldukça enteresan cümleleri söyler:

"...Bu kış muhakkak surette buraya Fransız gemileri gelecek. Bunlar gelince 500 kadar Kölemen topla. Bir günde onları Kahire'de tevkif et. Gemilere bindirip Fransa'ya yolla. Eğer Kölemen bulamazsan şeyh çocuklarını bir bahane ile toplayıp gönder. Bunlar rehine olurlar. Hem de iki yıl Fransa'da kalıp milletimizin azametini görürler, bizim ahlâkımızı alırlar, dinimizi Öğrenirler, sonra da Mısır'a gelince bize taraftar olurlar.
...Zaten ben bir komedyacı grubu istemiştim. Fransa'ya gidince kendim gönderirim. Bu çeşit meta çok iyidir, hem orduyu eğlendirir, hem de Mısırlıların ahlâkını değiştirir"

Ordusunu bırakıp Fransa’ya döndükten sonra 9 Kasım 1799 da hükümet darbesi oldu ve Fransa tarihinde yeni bir dönem başladı. Anayasa da yapılan değişiklikten sonra Fransa yönetimi 3 konsülün eline bırakıldı ve Napolyon 1. konsül olarak görevlendirildi.1. konsül en önemli konsüldü. Ekonomi ve yasal alanda reform çabaları içinde girdi. Napolyon I. Konsül olarak çok geniş yetkilere sahipti. Bu yetkilerden yararlanarak devlet mekanizmasının işleyiş etkinliğini artıracak yönde geniş düzenlemeler yaptı. Fransız Merkez Bankası’nın kurulması, devlet okullarının açılarak eğitimin bir kamu hizmetine dönüştürülmesi, 'Code Napoleon'u (Napolyon Kanunları) olarak da bilinen Fransız Medeni Kanunu’nun hazırlanması çalışmalarına başlanması, subay okulları açılması, onun dönemindeki gelişmelerdendir. Reform ve yasa çalışmaları halk tarafından da desteklendi.

Aynı zamanlara Avusturya ve İngiltere hala silah bırakmamışlardı. Napolyon 1800 yılında tekrar İtalya’ya girmiş ve burada Milano’yu almıştır. Buradan Avusturya üzerine yürüyen Napolyon’un Fransız orduları Avusturya’ya karşı parlak zaferler kazanmışlar ve Avusturya’nın İngiltere ile olan ittifakının bozulup Fransa ile barış anlaşmasını imzalamasına sebep olmuştur. 1801 de İngiltere ile imzalanan anlaşmalar ile Avrupa da savaşlar sona ermiştir.

Barış fazla uzun sürmüyordu Fransa’nın Avrupa’daki ekonomik ve politik gücünün artması İngiltere açısından büyük tehdit oluşturuyordu. Nihayetinde de 1803’te İngiltere Fransa’ya savaş ilan etti.

1804 yılının Mayıs ayında, kralcıların bir komplosunu bahane eden Napolyon kendisini imparator ilan etmiştir. Kendi eliyle taç giymiştir ama, Paris'teki Notre Dame Katedrali'ndeki törende Papa VII. Pius'un da bulunmasını sağlamıştır. Kendinden sonra da Josephine’ye taç giydirerek onu da imparatoriçe ilan etmiştir. Mart 1805’te ise İtalya’da kendi kurduğu cumhuriyeti lağvederek ve kendini İtalya kralı ilan etmiştir.

İngiltere’nin baskılarıyla Napolyon’a karşı yeni bir ittifak oluşturuldu. Fransız Filosu’nun Kraliyet Donanması’nı alt edemeyeceğini bilmesine rağmen, teoride İngiliz Donanması’nı yanıltıp, İngiliz Kanalı’ndan uzağa sürükleyerek, İspanyol ve kendi donanmalarını İngiltere’ye ulaştırmayı planlayan Napolyon, deniz koşullarında savaşma konusunda tamamen bilgisizdi. Verdiği emirler çelişkili ve işe yaramaz olan Napolyon’un ordusu hiç karşı kuvvetle karşılaşmasa bile İngiltere’ye ulaşması en az üç gün sürecekti.

1805 yılının Ekim ayında Fransız-İspanyol birleşik donanmasının Trafalgar Deniz Savaşı’nda(21 Ekim 1805'de İngiliz donanması ile Fransız ve İspanyol donanmaları arasında, İspanya'nın güneyindeki Trafalgar Burnu'nun batısında gerçekleşen deniz muharebesi. Muharebe, İngiliz donanmasının kayıpsız zaferi ile sonuçlanmıştır.) İngiliz donanması karşısında yenilmesi üzerine Napolyon İngiltere yerine müttefiklerini dize getirme yolunu seçmiştir. Fransız ordusunu Manş kıyılarından Orta Avrupa’ya yürüten Napolyon, Ulm(19 ekim 1905 tarihli fransa- avusturya savaşıdır. trafalgar deniz savaşını kaybeden napolyon hızla güney almanya'ya girdi. karşılaştığı avusturya ordusunu hezimete uğrattı. 40000 kişilik bir avusturya napolyon'a esir düştü. Koalisyon, Avusturya ve Rus ordularının birlikte Fransa’ya saldırması yönünde bir plan yapmıştır, ancak Avusturya komutanı Rus ordularını beklemeden saldırıya geçmiştir. Manş kıyılarındaki ordusunu toplayan Napolyon, çok hızlı bir şekilde Bavyera’ya ilerlemiş ve Avusturya ordusunun geri bağlantısını kesecek bir manevra yapmıştır. 22 Ekim 1805 tarihinde Avusturya ordusu 60 bin asker ve 120 topla teslim olmak zorunda kalmıştır. Napolyon’un bu manevrası, düşmanın doğrudan cephesine bir saldırıya girişmek yerine, geri bağlantısını kesmeye dayanan, tam anlamıyla bir Dolaylı tutum stratejisidir. Sonuçta, büyük çaplı bir çatışmaya girmeden ve önemli bir kayba uğramadan Avusturya ordusunun savaşma azim ve gücünü kırmıştır.
) ve Austerlitz savaşı(ulm'da avusturya ordusunu yenen napolyon hemen viyana üzerine yürüdü. 2 aralık 1805'te ortak avusturya-rusya ordusunu hezimete uğrattı. bu savaşta her 3 ülkenin de imparatorları ordularının vaşında olduğu için bu savaşa "üç imparatorlar savaşı" da denir. bunlar ı. napolyon, ıı. françois ve ı. aleksandr idi) zaferleriyle Avusturya’yı ve Napoli’yi savaş dışı bırakmıştır.

Eylül 1806 da Prusya ordusunu Eylau(Napolyon fransası ile rusya arasındaki şubat 1807 tarihli savaştır. jena savaşı'nda prusya'yı ezen napolyon hemen rusya üzerine yürüdü. eylau savaşında çok kanlı muharebeler olmasına rağmen napolyon sonuç alamadı, ruslar geri çekilmişti fakat ortada bir galip yoktu.) Savaşı'nda, hemen ardından da Rus ordularını Friedland(şubat 1807’de eylau savaşında çok kanlı muharebeler olmasına rağmen napolyon sonuç alamadı, ruslar geri çekilmişti fakat ortada bir galip yoktu. ordusunu tekrar hazırlayan napolyon haziran 1807’de friedland savaşında rusları mağlup etti. çar 1. aleksandr ile 7 temmuz 1807’de tilsit anlaşmasını imzaladı) savaşında bozguna uğratmıştır. Temmuz 1807 de Rus çarı I. Aleksandr’la Tilsit Antlaşması (Tilsit Antlaşması 1807 yılında Fransa ile Rusya arasında imzalanan antlaşmadır. Bu antlaşmaya göre Rusya Avrupa'da Fransa'nın yanında yer alacak (İngiltere ye karşı kıta ablukası) Buna karşılık Fransa da Rusya ile Osmanlı Devleti arasında arabuluculuk yapacak eğer Osmanlı Devleti kabul etmezse, Fransa Rusya'nın yanında Osmanlı Devleti'ne karşı savaş açacak ve onu aralarında paylaşacaklardı. Sadece İstanbul ve Rumeli'ye dokunulmayacaktı.)  imzalanmış ve Rusya savaştan çekilmek zorunda kalmıştır.

1810’un Mart’ın da Habsburg hanedanından ikinci eşi Marie-Louise ile evlendi, yasal varisi Napolyon II, 1811'de doğdu

22 Haziran 1812 tarihinde 453,000 kişilik ordusuyla Rusya'ya giren Napolyon, Polonya’lı milliyetçi ve yurtsevelerin desteğini alabilmek için savaşa, II. Polonya Savaşıadını koydu. Mikhail Bogdanovich Barclay de Tolly komutasındaki Ruslar, Napolyon’un elde etmeyi umduğu bitirici çatışmadan kendilerini ustalıkla korumayı başardılar ve Rusya’nın iç kesimlerine doğru geri çekilmelerini sürdürdüler. Rusların giderken de Moskova'yı yakmaları ve kışın da bastırması neticesinde Napoleon, ordusunu barındıracağı bir yer olmadığını anlamış ve Çar'ı antlaşma yapmaya davet etmiştir. Ancak I. Aleksandr bu teklifi reddeder. Napoleon ise tek çareyi orduyu Fransa'ya geri götürmekte bulur. Fakat sert kış koşulları geri dönüşü neredeyse imkânsız hale getirir ve Fransız ordusunun yaklaşık olarak dörtte üçünün telef olmasına sebep olur.

Ordusunun büyük bir bölümünü Rusya Seferi sırasında kaybeden Fransa, yeni bir ordu oluşturmanın zorluklarına katlanmaya mecbur olmuştur. Üretimden çekilen işgücü ve artırılan vergiler, halkı da Napolyon’a karşı bir tutuma itmiştir. Napoleon, bu dönemde kendisine karşı düzenlenen hükümet darbesini bastırdı ve yeni bir ordu kurdu. Ancak 1813 ve 1814'te baskılar arttı ve halk desteği düştü. 1813 yılının Ekim ayında Napolyon’un Leipzig Savaşı'nda(16-19 Eylül 1813 tarihlerinde gerçekleşen, tarihte “Ulusların Savaşı” olarak da bilinen bir savaş olmuştur. Napolyon’un 195 bin kişilik ordusu, Koalisyon güçlerinin 365 bin kişilik ordusu karşısında tutunamamıştır. Napolyon, dört kolorduyu ve Alman prenslerinin desteğini yitirerek savaş alanından çekilmek zorunda kalmıştır. apolyon'un rusya seferinin fiyaskoyla sonuçlanmasından sonra tüm avrupa ittifak yaparak fransa üzerine yürüdü. bunun üzerine napolyon çoğu çocuk yaşta 180 bin kişilik bir ordu kurdu ve 300 bin kişilik koalisyona karşı taarruza geçti, 1-2 savaş kazandıktan sonra asıl savaş olan 19 ekim 1813 leipzig savaşını kaybetti. 1795 sınırlarına çekilmek şartıyla yapılan barış anlaşması teklifini napolyon reddetti. bunun üzerine müttefikler fransa’nın 1792 sınırlarına dönmesine kadar savaşa devam kararı aldılar. kuzeyden ve doğudan prusya ve avusturya’nın 3 ordusu, güneyden de ingiliz ordusu fransa içlerine doğru ilerliyordu. 31 Mart 1814’te paris teslim oldu. talleyrand senatoyu toplayarak napolyon’u azletme kararı aldırdı. elbe’ye sürgüne gönderildi.) uğradığı yenilgi, onu iktidarının sonuna iyice yaklaştırmıştır. 1814'te düşman orduları Paris kapılarına dayandı. Napolyon imparatorluk tahtını bırakarak Elbe adasına sürgüne gönderildi.

7 Mart 1815'te ise tahtına geri döndü. Elbe adasından kaçtı ve gizlice Paris'e döndü. Halk desteği tekrar yükseldi. Böylece Napolyon ikinci kez tahta çıktı. Bir ordu topladı ve Belçika'ya saldırdı. Ancak haziran ayında İngiliz ve Prusya kuvvetleri tarafından Waterloo'da büyük bir yenilgiye uğradı. Paris'e dönünce tahtına ikinci kez veda etmek zorunda kaldı. Napolyon, Amerika'ya kaçmak istedi, ancak bunu başaramayınca İngilizler'e teslim oldu. İngilizler tarafından Atlantik'teki St. Helena Adası'nagötürülen Napolyon, son yıllarını bu küçük adada geçirdi ve anılarını yazdırdı.

5 Mayıs 1821'de, 51 yaşındayken ölen Napolyon’un cenazesi ancak 1840 yılında Paris'e getirilebildi ve İnvalides'e gömüldü. Ölüm nedeni tam olarak bilinmeyen Napolyon’un uşağı tarafından zehirlendiği de öne sürülen sebepler arasındadır.

Kısa zamanda Fransa Halkı'nın sevgisini kazanan ve yabancı ülkelerdeki Fransızlar'ın, ülkelerine dönüp devletin modernleştirilmesinde kendisine yardımcı olmalarını sağlayan Napolyon, imparatorluğu boyunca sayısız zafer kazandı. Ancak Napolyon’un, Fransa içindeki bazı huzursuzluklara ek olarak, güçlü İngiliz Donanması’na, İspanya ve İtalya'da tahta geçirdiği akrabalarına halk tarafından duyulan kin ve nefrete ve kendine bağladığı devletlerde beliren milliyetçilik akımlarına da göğüs germesi gerekmekteydi.

Napolyon Savaşları tarihte görülmüş büyük bir savaştır. Savaşta ~Fransa ve Müttefikleri 1.000.000 ölü, ~Rusya 400.000 ölü, ~Prusya 200.000 ölü, ~Avusturya 300.000 ölü, ~İspanya 300.000 ölü ~Birleşik Krallık 311.806 ölü olmak üzere 2.511.806 asker ve toplam 1 milyon sivil de dâhil edilirse 3.511.806 kişi hayatını kaybetmiştir.

İHTİLAL SONRASI NAPOLYON DÖNEMİ FRANSIZ ORDUSU’NUN YAPISAL ÖZELLİKLERİ

18.yüzyılın diğer Avrupa ordularından büyük farklılıklar gösteren Fransız Ordu’su özellikle Napolyon Savaşları sırasında Fransız Orduları’nın elde ettiği büyük başarılar da büyük pay sahibidir. Buna ek olarak da Napolyon’un kişisel becerisi de başka bir etkendir.

 

  • 18. yüzyıl ordularını oluşturan askerler, serflerden oluşan, zorla silah altına alınmış, ölmemek için öldürmek zorunda kalan insanlardır. Bir sorumluluk, bir ideal uğruna değil, zorunlu oldukları için savaşırlar. Bu askerlerden oluşan birlikler, dağılma eğilimi gösterirler. Yanaşık düzen savaşa sürülmeleri ve sıkı bir disiplin altında tutulmaları gerekir. Bu ise, birliklerin hareket yeteneğini ciddi biçimde sınırlayacaktır.

Oysa Fransız ordusundaki askerler, her ne kadar “zorunlu askerlik” dolayısıyla silah altına alınmış olsalar da, özgür yurttaşlardır. Bu insanlar, ulus devletinin yurttaşlarıdır, yurttaş-ordunun askerleridir. Bir ulus devletin yurttaşı olmanın sorumluluğuyla, bir ideal uğruna savaşırlar. Sıkı bir disiplin altına rahatlıkla girebilirler, eğilimleri bu yöndedir.

Askerlerin bu eğilimleri, komutanların birliklerini sevk ve idare tarzını kökten değiştirmektedir. Onlara çok daha geniş bir alanda inisiyatif kullanma olanağı vermektedir. Napolyon ordularının başarılarının nedenlerinden biri de Napolyon'un generallerinin geniş inisiyatifleri olmasıdır.

·         Fransız İhtilali öncesinde, tüm Avrupa monarşilerinde olduğu gibi Fransız Ordusu’ndaki subaylar da aristokrat ailelerin tekelindeydi. Ancak ihtilal sırasında aristokrasi tasfiye edildiği için halktan insanların subay atanması zorunlu olmuştur. Bunun sonucunda Fransız İhtilal Ordusu’nun subay kadrosu, genç, yeteneğe göre terfi eden, dinamik unsurlardan oluşmuştur.

  • Fransız İhtilal Ordusu’ndaki düzenlemelerle tümenler halinde yapılandırılmıştır. Tüm askeri sınıfları bünyesinde barındıran, bağımsız, herhangi bir operasyonu ya da manevrayı bağımsız olarak gerçekleştirebilecek birimler olan tümenler, kolordular düzeyinde birleştirilmişti.
  • Özellikle Napolyon orduları, Napolyon’un izlediği yöntem gereği, ağırlıklı olarak “yerinde ikmal” ilkesiyle hareket eden ordulardır. Napolyon, ordularının ikmal meselesini, uzun ikmal kollarına değil, istila edilen topraklardaki kaynaklara dayandırmıştır. Bu tutum, orduların manevralarını, ikmal olanaklarının sınırlayıcı baskısından kurtarmış, daha hızlı manevra yapabilir hale getirmiştir.

Lakin bu durum ancak, Avrupa’nın verimli ve yoğun nüfus barındıran bölgelerinde başarılı olmuştur. Yerinde ikmal olanaklarının son derece kısıtlı olduğu Mısır, İspanya ve Rusya’da ise geri tepmiştir. Özellikle Rusya’da durum daha da vahim bir hal almıştır. Rus ordusu, II. Dünya Savaşı’nda da uygulanan “yanmış toprak” taktiğini uygulamış, çekilirken Napolyon ordularının kullanabileceği her şeyi ya beraberinde götürmüş ya da yerinde imha etmiştir.

Napolyon ordularında hızlı manevra ve yürüyüş hızı konusunda etkin olan bir başka unsur da subay kadrosunun asillerden oluşmamasıdır. Asiller, kendilerine son derece rahat bir ortam sağlayacak tüm ağırlıklarıyla birlikte hareket ederler. Ağırlıklarını taşıyan atlı arabalar, ordunun hızını düşürür. Özellikle zor arazi ve yol koşullarında bu durum daha da belirgin bir etki yaratır. Askerler yol kenarında bekler, öncelik tanınan aristokrat subayların ağırlıklarıyla yüklü arabalar yolu kullanır. Oysa Fransız ordularında öncelik piyadenindir, asker yoldan yürür, subay yolun dışından atının üstünde yolculuk eder.

Sonuç olarak 18. yüzyıl Avrupa ordularında standart yürüyüş hızı dakikada 70 adımken, Fransız İhtilali ordularında dakikada 120 adımdır.

  • 1776 yılında Topçu Genel Müfettişi olan Gribeauval, Fransız İhtilal Ordusu’nun topçu unsurlarında önemli düzenlemeler yapmıştır. Orduda kullanılan top çapları standartlaştırılmış, ilave olarak havanların kullanılmasına geçilmiş ve top arabalarında yapılan geliştirmelerle topçu bataryalarına hareketlilik kazandırılmıştır. Bu düzenlemelerle Fransız İhtilal Ordusu, yüksek atış gücüne sahip ve hareketli topçu bataryalarıyla savaş alanına hâkim olabilmiştir.

NAPOLYON’UN STRATEJİK VE TAKTİK ÖZGÜNLÜĞÜ

 

Hemen hemen bütün tarihçiler ve araştırmacılar, Napolyon’un askeri alanda belirgin bir teorisi olmadığı görüşünde birleşirler. Napolyon’un askeri başarıları, sağlam bir askeri teorik yaklaşım çerçevesinde hazırlanmış planlara değil, savaş alanındaki hareket tarzına bağlanır.

Her şeyden önce Napolyon hep saldırı savaşları vermiştir. Teorik olarak bir saldırı için, bir temel plan ve alternatif planlar hazırlanması gerekir. Ancak, Napolyon’un savaş planları yoktur. Napolyon, kolordularını birbirleriyle bağlantıları kopmayacak ölçüde araziye yayarak ilerler. Böylece rakibini, onu karşılayabilmek için yayılmaya zorlar. Bu yayılma, önceden planlanmış savaş düzeninin o anda değiştirilmesini gerektirdiği için düzensiz olmak zorundadır. Napolyon, savaş alanını rahatlıkla gözleyebileceği bir noktadadır ve düşmanının yayılmasını izler. Belirli bir anda, belirli bir bölge civarındaki birliklerini hızla, belirli bir bölgeye yönelik olarak taarruza kaldırır. Bu nokta, düşmanın kritik “bağlantı noktası”dır. Eğer bu bağlantı noktasına yönelen taarruz başarılı olursa, düşman cephesi yarılmış olur. Eğer başarısız olursa, zaten yaygın durumdaki kolorduları ona, alternatif bir plan için esneklik sağlar.

Bütün bunlar, birliklerini zaafa uğratmayacak biçimde yaymasına ve savaş alanını çok iyi izlemesine bağlıdır. O anın koşullarına uygun olarak birliklerini toplayıp bir “sıklet merkezi” oluşturması bu sayede olur.

 

NAPOLYON’A AİT SÖZLER

  

*Bir düşmanınızla devamlı savaşırsanız, ona bildiğiniz bütün taktikleri öğretmiş olursunuz

 *İnsanın olgunlaşması İçin mutlaka acılarla yoğrulması gerekir. Çünkü o hem taş, hem de heykeltıraştır.

*Güç ortaya çıkınca kanunlar zayıflar

 *Bütün başarılarımı gençliğimde çektiğim açlık ve çilelere borçluyum

 *Yaşadığım sürece çalışırım, çalışmadığım an ölmüş sayılırım

 *Büyük insanların çoğu, günde en az bir kere çocuk gibi olurlar

 *Bana göre güçsüzlük, haklının hakkını vermemektir

 *Cesaret de aşk gibi ümitle beslenir

 *İnsanlar başkalarının hayırseverliğini anormallik, kendi anormalliklerini hayırseverlik; başkalarının İyiliklerini zaaf, kendi zaaflarını iyilik olarak değerlendirirler.

*Benim için faydalı olsa bile korkaklığa yanaşmam

 *Ayrılık küçük ihtirasları unutturur, büyükleri kuvvetlendirir.

*Analar bir elleriyle bebeği, diğer elleriyle dünyayı sallarlar. 

*Bütün devletler hazımsızlıktan ölür.

*İnsan üniformasının adamı olur. 

*İstikbal de şeref gibi, kumsalı olmayan kayalık bir adadır. 

*Savunma halindeki birlik yenilmeğe mahkûmdur. 

*Sulh, "Sulh!" diye bağırmakla elde edilemez.  


     Tolga Gündoğan’ın Eski Yazıları

Yazar Hakkında

Tolga Gündoğan

Online dergiler Online dergiler