Kerkük Zindanı

Süleyman Kahraman tarafından yazıldı. Aktif .

 

İnsanların artık çok kolay etiket sahibi olduğu ya da kendilerini ifade ederken çok basit mantık yürütmeleriyle tanımladığı günümüz dünyasında; tanım anlamında benim için daha önemli etken insanın ne olmadığıdır. Yani kelimelerin başına “anti-” eklemek, kıçına “–izm” eklemekten daha evladır. Evladan ziyade mecburen bunu tercih etme zorunluluğudur.

Dostlar! Mele-i alaya talip olan insanın düşünce ve ahlak mekanizmasının zevkin kevaşesi haline gelmesiyle, kendini fütursuzca betimlemelere gitmesi tam olarak,  kapitalizmin dünyayı aptallık konusunda insanları eşitlemeye zorlamasının bir nevi zuhurudur. Kapitalizmden ziyade benim burada değinmek istediğim “kolay etiket.” Örneğin, “ich kann Deutsch sprechen” den Almanca konuşabiliyorum.  İki cümleyi alt alta yazıp ve bir de tam uyağı tutturduğunda birinin “ ben şairim.” Okulda inci gibi yazı yazıp kompozisyon dersinden 100 alan kızın “ ben yazarım”. Naylon stajla edindiği ve sınavlardan bir gece önceki bilgisine dayanarak alınan diplomayla “ben mühendisim.” 

Yukarıdaki benzetmelere inanıyorum ki bu yazıyı okuyan herkes en beş tane daha çok rahatlıkla beynini yormadan omuriliğindeki reflekslerden bile çoğaltabilir.  Aslında meselede bu değil mesele benim babam.

***

Benim babam güneşin doğduğu andan itibaren hiçbir saati yoktur ki sabit bir yerde 1 saat oturmuş olsun. İnanılmaz çalışkan bir insan. Şunu da belirteyim ki kendisi sabit bir işte çalışmaz. Mesleği demir doğrama ustası, Allah nasip ederse de 1,5 ay sonra emekli.  Burada babamın mesele olmasındaki sebep de onun gününü nasıl doldurduğudur. Eğer mesleğiyle alakalı bir işi varsa o iş bitene kadar babam sabah çıkar, akşam evde olur. Burada sorun yok. Zaten NŞA’da standart bir işte çalışan adamın da günü dolu geçer. Ancak kendi işini yaptığı için herhangi bir demir doğrama işi gelmeden bu adamın geçirdiği gün benim meselem.

İşi olmadığında; 100 metre karelik alana ektiği domatesini, biberini, salatalığını, soğanını sulamayla veya bakımıyla geçirir. Mahallenin belli başlı noktalarına insanların düzenli olarak astıkları bayat ekmekleri Yusuf Ağa’sının beslediği ineklere götürür. Birkaç yakın akrabanın süt ihtiyacını sağlar. Sağda soldan topladığı karton kâğıtları geri dönüşüme, aldığı parayı da tütününe çevirir. Demir doğrama işlerini yaptığı bir yerde ona tahsis edilen meyve ağaçlarından eve ve yine yakın birkaç aileye meyve getirir. Bunun gibi daha nice şeyler.

Annemin de hakkını vererek şunları söylemeliyim k; bizim evde ne marketten yoğurt alınır ne salçaya para verilir ne de turşuya. Her kış kilerimizde 4-5 çeşit kompostosu, türlüsü vs. bulunur.  Yani kısaca herkesin dışarıda küçük küçük görünüp genel toplama vurunca bir sürü para harcadığı şeyler bizde en doğal halinde yapılır.

Bunu neden anlatıyorum?

Okuduğum bir tweet’ te adam şöyle diyordu: kapitalizm istemiyoruz diye auuvvv wauuww etmeyin. Direniş bildiriler, boykotlarla değil; reçeli, turşuyu evde yapanlarla olur.

İşte bu cümlenin tam olarak ne anlatmak istediğini ben babamda gördüm bunu okur okumaz. Bir insanın saçma sapan slogan ve niceliğin tapındığı kalabalıklardan atılan naralarla elde etmeye çalıştığı sonuçları benim babam yaşamıyla daha fazlasını yapmaktadır. İşin garibi de babam ne antikapitalisttir ne sosyalist ne de saçma sapan bir takım ön sıfatları vardır.

***

Kapitalist sistemin ya da yenidünya düzeninin market yaratma amaçlı güttüğü bir projenin zuhuru olan ortak beğenilere sahip aptallıklar dünyasının ortasında kalan veya kalmak zorunda olan insan; bir çıkış noktası olarak kendine en yakın hissettiği ama düşünmediği sıfatlara sarılmak zorunda hissediyor. Zira külli anlamda bir değişimin olmasının gerekliliğine inandığı için, bireysel hiçbir çabanın etki etmeyeceği ve ancak kendi doğrularını savunanlarla böyle gelmiş sistemin, böyle gitmemesine engel olabilmeyi kendini inandırmaktan ötürü bu etiketlere anlam yükler modern insan. Aslından bu en büyük aptallık ve tembelliğin getirdiği bir sonuçtur. Bu aptallık yukarıdaki ortak beğeni pazarının;  tembellik ise teknoloji ve yüksek yaşam standardının bir sonucudur.

Bireysel çabanın körelmesi sonucu peşinden koşulan gayelerde yine en çok zararı bireyler görür. Şöyle ki; hesapta halkçı bir direnişte, en çok halkın zarar gördüğü bir eylemde en fazla savunulan şey halkın kendisi olması nasıl bir ironidir? Naralar “kahrolsun ABD” iken veABD’ye yerinde kalması ama dönerci Ahmet’in o gün satış yapamamasındaki Ahmet, işte tam olarak bahsettiğim bireydir.  Ancak yaşam tarzımızda çok basit çabalar harcayarak veya bir simidin verdiği enerjiyi başkalarıyla paylaşabilsek tüm ideolojilerden üstün bir iş yapabileceğimizin farkında değiliz. Karaya vuran denizyıldızı hikâyesi tam olarak burada anlatmak isteğimin özeti konumundadır.

Sonuç olarak varmak istediğim nokta; en yakın çevresine bir faydası, iyiliği dokunmayan insandan bir cacık olmaz.  Kapitalizme de ev yapımı turşuyla salçayla karşı çıkılır. Tarifini isteyen olursa yardımcı olurum.

Saygılarımla..

Not: İsyanın sesi olan aşağıda paylaştığım şarkıda dünya düzenine bir başkaldırıdır. Bu şarkı ile de çok kral bir şekilde kapitalizme karşı gelebilirsiniz.

https://www.youtube.com/watch?v=BqJ-4ePe_Pk

 

Yazar Hakkında

Süleyman Kahraman

Süleyman Kahraman

Doğum yeri, kaybedilen toprakların aziz hatıraları sayılacak topraklardır. Daha henüz emekleme safhasında iken Türkiye’ye adım atarak 21 sene T.C topraklarından ayrılmadı. Bir senelik Karl Marx Stadt’da eğitimine yama yaparak, makine mühendisi olma yolunda özgeçmişine bir parantez ekledi. İlkokul ve liseyi İstanbul’dan önceki başkentte, üniversiteyi ise sanayi göbeği Kocaeli’nde okudu. Birkaç deklanşör hamlesiyle fotoğraf işinde amatör, birkaç karalamayla da yazmakta…

 

Kafa Kâğıdı:    

 

 

Online dergiler Online dergiler