L&M

Aykut Purde tarafından yazıldı. Aktif .

 

Birazdan yazacaklarımın benim kalemimden çıkıyor olması, beni garib duygular hülyâsında uzun bir yolculuğa mecbûr bırakıyor. Diyorum ki kendime, nedir bu kadar önemli olan, neden bu kadar kızıyorsun? Sen değil misin ki uzun süredir eline televizyon kumandası almayan, sen değil misin insan zamânın en büyük düşmanı olarak bu tek gözlü deccali gören? Benim için böyledir gerçekten de, televizyon karşısına geçilip yayılmayı, ömrümüzün değerli saatlerini "zaplamayı" insanın kendine yapabileceği en büyük kötülüklerden biri olarak görürüm. Hiç mi televizyon izlemiyorum? İzliyorum elbet, televizyon izlemesem de internet üzerinden görsel medyayı tâkib ediyorum; ama diziler ve  daha sonrasında dizilerin tartışıldığı programlarla vaktimi hebâ etmiyorum.  Ve hep de kızarım ömrünü dizilerle hebâ eden insanlara. Nedir bu dizi dediğiniz şey, kim neyi diziyor? Önümüze olmayan hayatları dizip onlara özendirmekten başka ne işe yarıyorlar?

Peki ya şimdi? Bir dizi yayından kaldırıldığı için üzülmekler, diziyi yayından kaldıran kanalı boykot etmekler de neyin nesi? Evet, günlerdir ahvâl ve şerâitim budur. Yalnızca bir dizinin arkasından üzülmek değil benimkisi, yıllarca dizileri, "televizyon dizisi" kavramını mümkün olan her platformda yeren birisi olarak bu hâllerimden sonra doğal olarak insanların yüzüne bakacak yüzüm kalmadı. Sonra dedim ki bu işte bir başkalık var, ben dizi yayından kaldırıldı diye üzülecek adam değilim! Bir boşluk, bir arayış, bir kendinden utanış! Aynalar, aynalar bile bana düşman! Ne yapmalı, bu bunalımdan, bu ikilemden nasıl çıkmalı? Bir yolu, bir çözümü, bir cevâbı olmalı! Vardı da elbet, hattâ cevablar cevablar...

Cevab basitti: benim üzüldüğüm bir dizinin yayından kaldırılması değildi; zîrâ yayından kaldırılan bir dizi değildi. L&M idi yayından kaldırılan. Bir İskender babası vardı meselâ, Baba İskender. Baba gibi babaydı da hani, Mecnun'u kenara çekip aşk ile ilgili iki kelâm ettiğinde aslında hepimizi kenara çeker, hepimize unutamayacağımız bir hayat dersi verirdi. Dostluğu anlatırdı bize; çünkü dostluğu en iyi o bilirdi. Nasıl bilmesindi? Dostluk ettiği adam dünyânın en şimbilli insanı, anasının gözü Baggal Erdal'dı. Fırsatını bulsa kendi ciğerini satıp baralar baraları yüs yüs yüs iki yüs yüs yüs iki yüs diye sayma potansiyeli olan, insanlıktan nasîbini almamış, bıyıkları çekecise baggalla dostluk yapabilen bir adam İskender B. Ve Erdal için yataktan kovulmaya, 3 dede 4 adam 1 Azrâil ile aynı yatağı paylaşmaya değecek bir dostluk. Çünkü o dostluk doğumhâneden gelen kötü haberle yıkıldığında yaslanabileceği tek omuz. Hırsız Yaviz'i unuttuk sâhî, müzmin âşığımız. Belki tek bir mevsimi sevemedi, gerçi izin verseler severdi de, kursağında bıraktılar zavallının. Sonbahar Eylül'de ânî gelen yağmurlarıyla sırılsıklam etti H.Yavuz'u, düşene bir de İlkbahar vurdu Nîsan rüzgârlarıyla. Ama yılmadı Yavuz, sevdi. Sevilmese de sevildiğini sansa da kendinden ödün vermedi, çiçekler aldı sevdiceğine, şiirler okudu. Günümüz erkeklerine bir şeyler göstermek ister gibiydi. Dede vardı sonra dede. 1 tâne mi dersiniz? Olur mu hiç, 3 tâneydiler: Az sakallı, ak sakallı, dost sakallı. Dedeler dedeler. Birisi aşk çölünde kalana İsviçre çakısından değerli,  diğeri Dünyâ Edebiyatı'nın incisi. Az sakallı dede de L&M'nin tuzu biberi haciii.

İsmâil abi. Hoooooop! Ayrı paragraflara paragraflara lâyık. Onu kendi dizisine layık görmeyen kanalın "ağzından çıkanla kulağının dediğinin duyduğunu ben bi kere olsun artık Allah aşkına farkına var bildiğin lafı konuşurken ya." Ölüm var hayatta, ayrılık var, ihânet var, at var. Üzüntünün her türlüsü var. Peki ya beklemek? Gelmeyeceğini bile bile sevgiliyi beklemek? Gelmeyecek bir gemide gelmeyecek bir babayı kendine gelememecesine beklemek. Bize aşkı, aşk acısını öğretecek çok adam vardır belki; ama böylesine beklemeyi başka kim anlatabilirdi? Beklerim diyip de var mı bekleyen, İsmâil abi gibi? Hayır yol + yemek + sigorta yoksa boşuna beklemeyelim hacı, sigorta önemli.

Leylâ'yı Leylâ yapan Mecnun'un aşkı, Mecnun'u mecnun yapan Leylâ'nın özlemi. Onları L&M yapan İskender Babası, İsmâil Abisi, Yavuz'u, Şimbilli Erdal'ı, dedeleri, gözlüklü çocuğu, Melül'ü, Arda'sı, kafasında orman yetiştiren lastikçi Ömer'i, Kubilay-lay-lay'ı, altyazılı Leylâ'sı, kutupayısı, Kireçburnu Çakalları, Nadya ile İvan'ı, Metonya'sı, doktoru, çekip giden annesi, Şekerpâresi, kıvırbaşı, hor-hor sesli Nîsan'ı, Orhan amcası, eriği, inciri, üzümü, mısırı, atı...  Ve öyle bir şey idi ki bizim Leylâ ile Mecnun, ne Leylâsı'ndan ne Mecnunu'ndan sözetmeye gerek bıraktı.

Şimdi sorarım size ey dostlar; ne yapacağdık, diğerlerinin dizi olduğu yerde L&M'ye de mi dizi diyacağdık? Ah be L&M, keşke sen de diğerleri gibi dizi olsaydın da rekor reyting oranlarınla reyting yüzünden yayından kaldırılmasaydın.

Yazar Hakkında

Aykut Purde

Aykut Purde

Online dergiler Online dergiler