Tutunamayanlarla Tanışmak | Yıldız Kaya

İskele Editörü tarafından yazıldı. Aktif .

TUTUNAMAYANLARLA TANIŞMAK

“Yine aylardan kasım,

Sende kaldı öbür yarım…”

 ..şarkısıyla bir akşam üzeri rastgele dolaştığım caddede kitapçılar dikkatimi çekti. Dükkandaki kitapların hemen hemen hepsi tanıdık geliyordu. O kadar çok kitap içerisinde kalınlığı, kahverengi kapak üzerinde sarı renkte yazılmış harfleri, kapağında tam belli olmayan yarım bir insan yüzünün üstüne hayatın karanlık gölgeleri düşmüş, acıların bakışlarda gizlendiği “TUTUNAMAYANLAR” hemen fark ediliyordu.

Elime aldım ve korktum. Bu kadar kalınlıkta bir romanla ilk kez karşılaşmıştım. Kitabın isminden içerdiği konunun çok hüzünlü olduğunu düşündüm. Kitabın sayfalarını çevirmeye başladım. Daha üçüncü sayfada  “Sevin için “ ve “Ural‘ın hatırasına”  yazısı kitabın bu kişilere ithafen yazıldığını düşündürdü. En son arka kapak kısmına baktım ve hiç beklemediğim bir yazı: TRT 1970 roman ödülünü kazanmış bu kocaman kahverengi kitap.

Okumayı sadece otobüslerde gelip giderken yaptığım için açıkçası pek bir şey anlaşılmıyordu. Kitabı görenler “ Bunu neden okuyorsun ?” diye sordular. Kitabı bitiremeyeceğimden, sıkılacağımdan o kadar emin konuştular ki ilk başlarda ben de onlar gibi düşünmedim desem yalan olur. Sayfalar ilerledikçe SELİM’İ TURGUT’U, GÜNSELİ’Yİ ve tabii ki romanın sonuna kadar varlığını hissettiren OLRİC’İ okudukça kitaptan zevk almak gitgide katmerleşiyordu. Bugüne kadar okuduğum kitaplardaki üsluplardan ayrıydı. İnsanın kendisine iç sesiyle cevap vermesi bu kadar doğal, bu kadar içten olamazdı. İşte bunu yapan Turgut Özben‘in başarısını görelim:

-“Sigara kullanıyor musunuz Burhan Bey? Beni küçümsemen için açık verdim.

-”Bey dedi bana pis küçük burjuva ,” diye sevin bakalım.

- Turgut kendine gel, adamın bir şey dediği yok. Eski huyların ortaya çıktı gene.

-Çıksın. Eski huylarımdan kaçmakta acele etmişim anlaşılan.

Diğer bir özelliği insanı insana anlatan biraz hicivli, biraz nostaljik dönemlerle de heyecanı aktarır. Bugüne kadar hayatta hep kazanan insanların içlerindeki o incecik ağaç dallarının nasıl kırıldığını gözler önüne seriyor. Hangimiz kendisini bu hayatta bir tutunamayan olarak görüyor? Ezilmiş, yalnız insanların yerine koyuyor? Onlar gibi düşünüp onlar gibi yaşıyor? Ama yok herkes ne kadar burjuvazileşirse, yanındakini görmezden gelirse, onların birer insan olarak yaşamaya haklarının olmadığını düşünürse işte bunlardır gerçek tutunamayanlar. Bu yolda ilk feryat eden Selim Işık’tı. Turgut ile aynı okulda olmaları, aynı görüşü desteklemeleri, zorluklara karşı beraber göğüs germeleri onu sonsuz gidişinden çeviremedi. Tıpkı bir yaprağın rüzgârda savruluşu, sel sularının bir ağaç parçasını sürüklemesi, yağmurun sert bir kayadan yavaş yavaş aldığı taş parçaları gibiydi. Ve Selim hayatın acımasızlığına dayanamadı. Hastalığı kendine yakıştıramadı. Bu hastalık yüzünden gerçekten sevdiği, onu bırakmayacağına inandığı, diğer kızlara hiç benzemeyen Günseli’sinden üzülerek ayrıldı. Gün geçtikçe zayıflıyordu. Tutunamayan iksirini içmişti bir kere geri dönüş yoktu. Kendi eliyle yaşam ve ölüm arasındaki çizgiyi siyah kalem ile iki şerit halinde çekti. Artık çok zamanı yoktu. Verdiği sözden dönmemek için yazdığı mektubu bile tekrar okumadı. Mektup Günseli’ye ulaştığında gözyaşları bazı yazıları silmişti bile.

Bu mektubu okurken Selim’in yanında olmamak, onun gibi hissetmemek imkânsızdı. İnsanın kendine bile söyleyemediği duygularının Selim’in mektubunda can bulması işimi kolaylaştırıyordu. Hayatın hangi penceresinden bakmalıydım? Hangi yoldan gitmeliydim? Dağların arasındaki dümdüz patikalardan mı yoksa kusursuz gibi görünen çetrefilli asfalt yollardan mı? Bilmiyorum. Keşke benim de bir Olric‘im olsaydı da “ Siz bilirsiniz efendim, siz haklısınız efendim “deseydi de kurtarsaydı beni. Olric, Turgut’un işini nasıl da kolaylaştırıyor değil mi? Belki Olric olmasaydı Turgut, Selim’in ölümünü bu kadar irdeleyebilir miydi? Kendisi yokken Selim’in neler çektiğini araştırmaya cesaret edebilir miydi? Herkesin bir Olric’i olmalı; evet aslında var. Ama kimse durup bu sesi dinlemiyor. Yanlış yapılan her harekette bastırılıyor sesi. Sussun diye ağzına kırmızı, beyaz, sarı renkli akide şekeri konularak fire vermiş bir kalbin iletisi olarak kaydediliyor. Bu iletileri doğru okuyan Turgut ‘tu; ancak kitaptaki KayalıMehmetHulkiBeylikapıcılıbakkalıarabalı ve buna benzer diğer sözcükleri de kim doğru okuyabilir? Uğraşmak lazım .”Bat dünya bat.”

Kitabın sonlarına doğru artık Turgut eski Turgut değildir. Kendinde olan değişimleri fark eder ve bunu düzeltmek için elinden gelen her şeyi yapsa da o da artık bir  ” tutunamayan  “ üyesidir. Görevini tamamladı ve gitti. Belki başka gezegenleri aydınlatmak için gökten bir yıldız daha kaydı.

İnce bir gül ağacının dalına konan, küçük bir serçe gibi hayata “sımsıkı tutunarak” her yağmur yağdığında su halkaları gibi çoğalmak dileğiyle…

Benzer renkler içinde bile olsa ton farklılıklarını yansıtmayı başaran OĞUZ ATAY’ a teşekkürler.

 

Yıldız Kaya

 

Yazar Hakkında

İskele Editörü

Online dergiler Online dergiler