Kısa Metraj Öykü Tadında: Koltuk | Yunuscan Ebici

İskele Editörü tarafından yazıldı. Aktif .

KISA METRAJ ÖYKÜ TADINDA: KOLTUK

Yaşamak için çalışan, çalışmaktan yaşamaya vakit bulamayanlar kulübünün daimi üyesiyim. Kulüp üyeleriyle birlikte bu durumun irade dışı mı meydana geldiğini yoksa kendi tercihimiz mi olduğunu sorgularız, fakat her zaman tek cevap hakkı tanıyan iki şıklı sorulardan nefret etmişimdir.

Bu tür sorular istediği cevabı almak için vardır. Cevap veren kişinin iradesi hiç mi hiç önemli değildir. Oysa ki hayat, ne bu kadar yüzeysel ne de tek yönlüdür. Zaman zaman kurguyla gerçek, yetenekle çaba iç içe geçtiği gibi zorunluluklar ve tercihler de iç içe geçebilir. Bu hayat hem zorunlulukların hem de tercihlerin birlikteliğinin bir ürünüdür.

Metropolde yaşamak iki saatlik bir filmi iki dakikalık fragmanıyla anlamaya çalışmak gibidir.

Gösterilenle gerçek arasındaki mesafe izleyicilerin hayal kırıklığıdır ve çoğu insan umutlarını kaybetme ihtimalini göze alarak filmi izlemeye cesaret edemez. Bir süre sonra, fragmanın filmin kendisi olduğuna inanmaya başlar insanlar.

İz bırakan şairler, yazarlar ve yönetmenler söyleyeceklerini metaforlar aracılığıyla dile getirir çoğu kez. Aslında hayatın kendisi başlı başına metaforlar kümesidir ve bu kümenin elemanları da hayatın basit gerçekleridir. Önemli olan filmin kendisini izlemeye cesaret edebilmektir.

Otobüsün durağa yanaşmasıyla birlikte hesaplar başlar zihinlerde. Oturacak yer bulma umudumu çok önceleri zaten kaybetmiştim. Sırtımı dayayabileceğim bir yer olsun yeter. Böyle zamanlarda otobüs koltukları çok değerli görünür insanın gözüne. Deriden yapılmış, heybetli ve kendinden dönmeli makam koltuklarından dahi değerlidir.

Makam koltukları insana sonsuza kadar yatabileceği mezar gibi gelir ve insan kalkmamak üzere heybetiyle çöker koltuğun içine. Makam koltuğu insan onurunun mezarıyken, otobüs koltukları yolculuk bittiğinde terk edilir kolayca. Belki de insanın bu kadar değer verip de kolayca vazgeçebildiği nadir nesnelerden biridir, otobüs koltuğu.

Otobüste çeşitli yolcu grupları vardır. Bu grupları denek olarak düşünüp sosyolojik çıkarımlar yapmak dahi mümkündür. İnsan mutsuzluğunun can bulduğu işe gidiş saatlerinde yolcuların çoğu erkekse, ailenin çalışan üyesinin genellikle erkek olduğuna dair çıkarım yapılabilir mesela. Çoğu kez arka sıraları erkekler işgal eder. Belki bu da ataerkil dünyanın otobüsteki yansımalarıdır. Kafasını öne eğip gözlerini kapatacak kadar yola pervasız olan yolculardan uzak durmak gerekir. Bir sıra önünüzden veya arkanızdan birileri kalktığında başkalarının oturduğunu izlemek en talihsiz anlardan biridir. Sanki insanlar size karşı sözleşmiş gibidir. Ne zaman oturan biri kalkma eğilimi gösterse ayaktakilerin zihnindeki hesaplar hayat bulur hamlelerle. Yolcu kalkmazsa eğer herkes hayal kırıklığı içinde yoluna devam eder. Tam siz oturacakken araya başkasının girmesi insanın tepesinin tasını attırır. Başlarsınız bu uyanığa saydırmaya. Tabi ki içinizden… Zihninizde yankılanır durur küfüler ve hakaretler. Başka türlü öfkenizi yatıştıramayacağınızı düşünürsünüz. Yol ilerledikçe umutlarınız da azalmaya başlar. Baktınız ki oturamayacaksınız kendinizi teselli etmeye başlarsınız: ”Zaten yolun yarısından fazlasını geçtik, otursak ne olur ki bu saatten sonra.’’Yol boyunca asla oturamayacağınıza kendinizi tam inandırdığınız sırada son durağa bir kala birçok koltuk boşalır. Bu sefer de ‘’ne yani, bütün yol boyunca her yer doluyken son durağa bir kala koltukların boşalması iş mi’’ diye isyan edersiniz. İsyanınızı dışa vurursunuz meydan okuyarak koltuklara.’’Bu saatten sonra oturmuyorum’’ der ve kalan bir duraklık mesafeyi de ayakta gidersiniz. Son duraktaysa bütün yolcular iner. Makam koltuğundan değerli koltuğun artık hiçbir kıymeti yoktur. Oturmak için yapılan hesaplar da bir o kadar anlamsız. İçten içe de olsa edilen küfürler ve hakaretler, zaman zaman hayat bulan tartışmalar, yer vermemek ve yer kapmak için oynanan oyunlar utandırır bu defa.

Yahu adam, niye anlattın bunca şeyi bize diyerek kızabilirsiniz bana... Dediğim gibi, mesele fragmanın ötesine geçebilmekte. Sonrası metaforlarla anlatılan basit gerçeği keşfedebilmektir.

Otobüs dünyayı, yolculuksa hayatı simgeleyen bir metafordur. Farklı hayatlarımız, hayallerimiz ve amaçlarımızla doluşuruz otobüse. Kız arkadaşıyla buluşmaya giden de vardır, ekmeğini kazanmaya giden de. İdealist hayallerine kavuşmak için yola çıkan öğrenci de vardır, yaşadığı şehri hayalleri için terk etmek üzere otogara giden de.

Bu dünyanın kıymetlisi de koltuklardır. Herkesin peşinde koştuğu dikili ağaçlardır, koltuklar. Oturabilmek için yapılan hesaplar, oynanan oyunlar da eksik değildir bu dünyada. Yolculuk başlarken çok değerli olan bu koltukların yüzüne bile bakılmaz yolculuk bittiğinde. Kiminin yolculuğu uzun kimininse kısadır, ama elbet her yolculuğun bir sonu vardır ve bu son, koltuğun da onun için yapılan hesapların da ne kadar değersiz olduğunu anlatır. Marifet sona gelmeden bunu anlayabilmektir.

Yolculuğun sonuna bir kala koltukların değersiz olduğunu anlamak sizi kurtarır mı bilmem, ama son durakta anlamaktan iyidir.

Yunuscan Ebici

Paylaş

Yazar Hakkında

İskele Editörü

Online dergiler Online dergiler