Kadın | Buket Abanoz

Administrator tarafından yazıldı. Aktif .

KADIN

Kaba genellemelerle yapabileceğim, bir 'kadın' tanımım mevcut değil. Zira her ne kadar benzer vakılar karşısında benzer duyguları paylaşsak da ben tek bir kadınlık hâli olduğunu düşünmüyorum. Dolayısıyla 'kadın'ı anlamlandırmadan önce anlamak asıl mesele.

Toplumsal tarihe ve verilere bakılacak olursa, 'kadın' her şeyden önce ailenin merkezi konumundadır. Aile kozasında rolü ise evvela, fizyolojik olarak 'anne', sosyal olarak 'eş', ekonomik olarak 'eşine yardımcı' ve kültürel olarak da 'eğitici' olarak karşımıza çıkmaktadır.

Günümüzde kadınlara ya da kadınsallığa atfedilen ne yazık ki; dünyevî, duygusal, maddiyatçı bir boyut. Değişen dünya karşısında, kadın 'kadın olmaktan' tavizler verdi ve değerlerini terk ettikçe kadınlığı da unuttu(ruldu). Zira küçüklükten beri 'ekonomik özğürlüğü' eline almaya endekslenen bir kadın, ileriki hayatında kendini ezdirmemek paranoyasına kapılarak, erkeksileşti. Ve bağımsız olmak adına bütün bağlarını kopardı.

Bir Anne Olarak Kadın

Anne motifi olarak kadın, aile kozasının merkezinde yer almaktadır. Kadın başlı başına bir pırlantadır ki yuvasında ışıl ışıl parlayacaktır. Bir kadın anne olduğunda, güzelliğinin adeta tozu alınmakta ve şefkat isimli elbiseyi giyinmektedir. Rahman ve Rahîm kelimelerinin aynı kökten geliyor olmasına bu açıdan bakıldığında şaşırmamak gerek. Yaratıcının merhameti ile bir annenin rahmi.. Toplumdaki bireylerin her birinin bir annenin eğitimiyle yoğrulduğunu düşünürsek esasında ne kadar meşakkatli  ve mühim sorumluluklarının olduğunu anlayabiliriz.

Bilmem hatırlar mısınız? Anneler Günü'ne özel bir reklam filmi vardı. Bir kız çocuğuna babasının mesleğini soran ufak arkadaşı ardından annesinin ne iş yaptığını soruyordu. Küçük hanımı bu dakikadan sonra susturmak mümkün olmuyordu: ''Benim annem hem doktor, hem aşçı, hem öğretmen, hem mühendis, hem pastacı, hem ayakkabı bağlayıcı, hem dondurmacı...'' Bir annenin hayatımızdaki yerini anlatan bu sözler hepimizi gülümsetiyordu.

İşte bu 'anne' algısı ne yazık ki unutturulmak üzere. Pamukkale Üniversitesince, bin kadınla yapılan araştırmada, kadınların yüzde 46,3'ünün televizyon izlediğini, yüzde 15,8'inin komşu ziyaretinde bulunduğunu, yüzde 13,8'inin ise çocuklarıyla ilgilenmeyi tercih ettiğini ortaya koydu. Bedensel gelişimini annesinin karnında tamamlayan çocuk, dünyaya geldikten sonra yalnızca gıda ihtiyacını karşılayacak olan bir anneye ihtiyaç duymuyor. Yüreği sevgiye, ruhu şekillenmeye ve beyni bilgiye aç bir varlıktır evdeki çocuk. Oysa günümüzde annelerin görece büyük bir kısmı, televizyon kumandasına sarıldıkları kadar çocuklarına sarılmıyorlar.

Feminizm'in Kadından Götürdükleri

Feminizmin   tutarsız yanıtlar verdiği iki mesele var ki, kadını kendine yabancı kılıyor. Neredeyse kadına en büyük kötülüğü de bu şekilde icra ediyor. Bunlardan ilki,  kadınların çalışmasından yana çaba harcayıp anne olduktan sonra ise ' hastalıklı' biri olarak telakki edilmelerine yol açmalarıdır. İş hayatında risk olarak nitelendirilen çocuğa, bir nevî ayakbağı olarak bakılıyor. Lakin bu kadarla kalınsa belki tahammül edilebilir. Çalışma hayatında erkek rakipleriyle mücadele etmeye çalışan kadın için hamilelik, ulaştığı konumdan aşağı inmek ve dört duvar arasına hapsolmak anlamına geliyor.* Özellikle de batı toplumlarında karşılaşılan tablo bu. Dolayısıyla hamile olan kadın, bir yaşlı ve bir çocuk gibi görülerek bulunduğu konumdan dışlanıyor.

''Kadınları eve kapatanlar da evden kurtarmak isteyenler de feministlerdir.'' diyen Mustafa Armağan, bu tespitini şöyle açıklıyor: Feministler, 19.yy başlarında fabrikalarda gayri insani şartlar altında çalışan kadınları, ayrıcalıklı burjuva kadınları gibi evde oturma lüksüne kavuşturmak için çırpınıyorlardı. O zamanki sendikalar ve feminist gruplar, kadınları eve kapatmak için mücadele veriyorlardı, bugünkünün tam tersine.**

Feministlerin kafalarının karışık olduğu ikinci nokta ise; kadınların erkeklerle eşit olup olmadıklarıdır. Zira kadınlar erkeklerle eşittir hatta aynıdır denildiğinde, erkek standartları çıta olacak ve bu çıta ile karşı karşıya kalan kadın fıtratı gereği oradan atlayamayacaktır. Bu defa da 'kadınlara özel' muamele isteyecekler ve en başta karşı çıkılan 'erkek ve kadın farklıdır' kalıbını gönüllü olarak kabul edeceklerdir.

Modern Toplum İle Kadın

Moderniteyle birlikte evlerimize, ruhlarımıza sızan bir anlayış var ki, o da seyirlik dünya anlayışı. Bunun merkezinde ise kadın bedeni bulunuyor. Ne zaman başladığını anlayamadığım, erkek gözüyle algılama hâli hâkim kadınlarda. Aynaya işte bu gözle bakıyor ve diğer kadınlara da. Kadın sadece erkeklere değil, diğer kadınlara da genç ve güzel görünme telaşında. Adeta estetik bir kalıpta yaşamını sürdürmeye çalışan modern kadın, bu erkek gözüyle şaşı bakışları fazlasıyla içselleştirmiş durumda.

Kadın, görünmenin en kolay yolu olan modayı, kitaplara ve ilmi ile görünmeye tercih etmeye başladı. Böylece geri kalmışlığını alışveriş merkezlerinde yaptıkları harcamamalarla telafi etmeye çalışıyor. Sonunda cepleri ve elleri boş, beyinleri ve çeneleri ise bomboş söylemlerle dolu hale geliyor.***

Son Olarak: Bir Hikâye

Sultan Vahdettin'in son eşi Nevzat Hanım'ın hikâyesi, beni çok etkilemiştir. Zira o kocasının arkasında her zorlukta bir dağ gibi durmayı bilen nadir eşlerdendir. Payitahtın son yıllarıdır.. Asırlık çınarın devrilme sahnesinde çıkıvermiştir tarih sahnesine Nevzat Hanım.  Genç yaşına rağmen, bu zor ve çileli dönemde sağlam durmayı başarmıştır. Çevresinin bütün ısrarlarına karşı Sultan Vahdettin'den vazgeçmemiş ve San Remo'ya birlikte sürgün edilmişlerdir. Orada büyük sıkıntılar çekmişler ve zor günler geçirmişlerdir. Sultan'ın cenazesine dahi borçları sebebiyle haciz konulduğunu söylersem, sanırım mağduriyetle geçen günleri tahayyül etmenize yardımcı olabilirim. Nevzat Hanım tüm yaşadıklarına rağmen ''Ruz-i Mahşer'de onun yanında yürümek istiyorum'' diyerek sadakatini ve bir hanımın en asil hâlini tüm hanımlara ilan etmiştir. 

Letafetini ve nezaketini süs edinmiş hanımlardan yalnızca birinin hikâyesi idi Nevzat Hanım'ınki. Ancak bir eşin nasıl olması gerektiğinin en iyi cevabıydı da.

Bizi biz yapan değerlerimiz, değişen ve dönüşen dünya ile hızla kayboluyor ve yitirdiğimiz bu değerler en mahrem, en hassas yönlerimiz oluyor. İşte bu değerlerimizden bir tanesi de insanın latif cinsi olan kadınlar. Kadınların aslından uzaklaştırılması, bağımsız olmak adına tüm bağlarını koparması, nesillerin kimliksizleşmesine ve bir yok oluşa zemin hazırlıyor. Bu gidişatı durduracak olan da yine kadınlar. Belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz da işte bu hanımlık cevheridir.

* Mustafa Armağan, Avrupa'nın 50 Büyük Yalanı, 4.Bölüm: Batı'da Annelik Bitiyor mu?
** Christopher Lasch, Women and the Commen Life, WW Norton and Company,1997, bölüm 4
*** Ali Şeriati, Fatıma Fatımadır

Buket Abanoz

Paylaş

Online dergiler Online dergiler