Author

İskele Editörü

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

TELEVİZYON ELEŞTİRMENİ

Televizyonda kırık dökük aşklar seyrediyoruz.

Birbirini çok seven insanlara şahit oluyor, acıyla kıvranan âşıkların hallerine üzülüp duruyoruz.

Söz veriyoruz aşklara, ihanetlerin büyüsüne kapılıp gidiyoruz.

Televizyonda bize ait olmayan bir sürü yaşamı bizimmiş gibi kabulleniyoruz.

Başkalarının acısına yanıyor, sevinciyle coşuyoruz.

Her töre cinayeti yürek acımızı depreştiriyor.

Sadece sevdiği için komik duruma düşen zavallıları kendimizle karıştırıp gülemiyoruz.

Sürekli raks edip, iyi şarkı söylemeye çalışıyormuş gibi davranıyoruz.

Telefonlara sarılıp en sevdiğimiz yarışmacının program sonunda gözyaşlarına boğulmasını engellemeye çalışıyoruz.

Acımasız jüri üyelerinin aşağıladığı her yarışmacının yerine, biz yerin dibine batıp batıp çıkıyoruz.

Hoşumuza gitmeyen her şeye “dur!” demek için daha fazla oy kullanıyoruz.

Eski Türk filmlerine kızıyor, çok sevdiğimiz Amerikan Sinemasından eskisi kadar zevk alamıyoruz.

Beklenmedik zamanda yayından kaldırılan dizilerin acısını yeni bir dizinin meftunu oluncaya kadar üzerimizden atamıyoruz.

Aslında ne olup bittiğini biz de doğru düzgün anlayamıyoruz.

Bereket her birimiz bir televizyon eleştirmenini severek takip ediyoruz.

Biz anlamasak da olup biteni, onlardan ayrıntısıyla öğreniyoruz.

Yaşam elimizden kaçıyor ama olsun, en sevdiğimiz televizyon eleştirmeni, yakında yazacaktır ‘televizyonun hayatı yendiğini.’

Benhur Harun Akgün

Paylaş

KALP

Mübarek ramazan yaklaşırken, içinden geçeceğimiz bu şerefli ayı hepimizin hayırlarla idrak edeceğini, tüm güzelliklerinden istifade etmesini dileyerek söze başlıyorum.

Bu ay öyle faziletli aydır ki, diğer on bir aydan farkını ortaya çıkarır.

Sanki sürekli takvimde yerini başka tarihlere taşıyan bu mübarek ayda, ay bir başka, güneş bir başka, en önemlisi biz bir başka oluruz.

Tabii gündüzleri içemediğimiz su, yiyemediğimiz yemeklerde bir başka.

Dünyevi kriterleri bir kenara itersek eğer 'kalbimizin de' bir başka olduğunu hemen akla getiririz.

Öyle ki, yüce Allah'ımız "her şeyi sizin için, sizi kendim için yarattım" buyurmuştur.

Bizi öyle yüceltmiştir ve farklı kılmıştır bu koskoca evrende.

Bize sonsuz nimetler ve bunlara vesileler eklemiş, ulaştırmıştır.

Biz kullarına sadece onun hoş dediklerine uymak, nahoş dediklerinden uzak durmak kalmıştır.

Bunun için ise her cana, her canana bir 'kalp' hediye eylemiştir.

Şimdi diyorsunuz kalp herkeste vardır.

Elbette var ama o somut, litrelerce kanı pompalayan, yumruğumuz büyüklüğündeki, iki yüz elli gramcık et parçası değil; ruhun en önemli parçası, olmazsa olmazıdır 'kalp'.

Nasıl ki nefes alamadan bir insan yaşamını sürdüremiyorsa, kalbi olmadan da yaşayamaz insan.

Öyle ki yine şimdiki zamanımıza baktığımızda 'kalp' denen bu olguyu birçok kişi yitirmiş durumda.

Evet, üzücü bu ama gerçeklerden kaçılmıyor.

Bir kul olduğumuza göre ne için yaratıldığımızın farkına bir daha varmak gerek; kalbi bir köşeye savurmadan.

Unutmayalım ki;

İnsan kalbi olan varlıktır.

Bizi diğer canlılardan farklı kılar.

Allah'ın yolunda, onun safında yer bulabileceğimiz bir varlıktır kalp.

Hem, Yüce Allah'ın bizlere kalbi veriş sebebi, güzelin ötesindeki güzeli de görmemizi istemesi ve öylece son nefesimizi vermemizi istemesidir.

Bu emanet kalbimizle öyle bir hayat yaşayalım ki öldüğümüzde bile kalbimiz için sevinebilsinler.

Birileri ardımızdan ağlarken, üzülürken biz gülebilelim.

Kalbimizin sermayesinden istifade edebilelim velhasıl.

Yaşıyoruz bir koşturmacayla.

Ama ölüm nerede, ne zaman, hangi durakta bizi bekler bu kesin değildir.

Yani insanın kalbinin nerde bitip, nerede yittiği belli değildir.

Baş gözümüz görmese de gönül gözümüz hep görsün inşallah diyerek kelamımı bitiriyorum.

Yüce Allah kalbimizle dünyaya güzel ameller bırakmamızı nasip etsin inşallah.

Kelimeleri kullanırken sürç-i lisan ettiysem affola değerli okurlar.

Hayırlarla kalın.

Cemile Sönmez

Paylaş

BU ŞEHİR

Ayrılmak zordur bu şehirden. Gidebilirsin uzaklaşabilirsin ama ya bir parça bırakırsın kendinden ya da bir parça alırsın bu şehirden. Taşından mıdır toprağından mıdır bilinmez seni kendine getirir ya da kendinden götürür. Bilinmez orası…

Güzelliği şairlerin mısralarına nakış nakış işlenmiştir adeta. Şarkılarda bahsedilir, içi acıtan nağmelerle bilhassa.

Her mevsimi ayrı bir güzeldir bu şehrin. Baharda boğazın iki tarafı erguvanlarla süslenir. Taçlanır adeta rengarenk çiçeklerle. Hani zaten güzeldir de güzelliğine güzellik katar böylece. Ayrılmak sanki daha da zorlaşır baharda. Capcanlı hayatı bırakıp gitmenin üzüntüsü çöker insanın içine. Koyar içine gidenin de gitmek zorunda kalmıştır istenilerek gidilmez bu şehirden öyle.

Kış aylarında ayrı güzeldir bu şehir. Sert soğuğu yoktur. İnsanın içini titretir soğuğu ama titretip kendine getiren cinstendir bu soğuk. Bembeyaz örtüye bürünürde, gelin gibi süzülür şehrin sokaklarında kar taneleri. Terk edilmez bu şehrin güzelliği gidersen de işte sızlatır yüreği.

Sonbaharda ayrıdır yaprakların düşüşü sanki. Yıldız parkı ayrı güzel olur, Beykoz ayrı bir güzeldir bu mevsimde. Yaprakların kuruduğu zaman çıkardığı çıtır çıtır sesler bile ayrı bir makam olur bu şehrin ahenginde.

Yazları boğaz, sahiller ayrı bir aşka gelir. Cıvıl cıvıl olur her yer. Çimlerdeki yerini alır aileler. Kahkahalar sokaklarını süsler. İstiklal daha bir canlıdır artık. Turistlerde bunu bilirler ya akın akın şehre gelirler. Sultanahmet’te, Süleymaniye’de yazın coşkusuyla mıdır nedir daha bir şahlanır ezan sesleri daha yüksek bir makamla yankılanır minarelerde ‘ Allahu Ekber’ nidaları. Diriltirde bu ses gönülleri daha bir iştiyakla olur bizlerin ibadeti.

Bahanedir aslında tüm mevsimler. Bırakıp gitmek bu şehri değildir akıl karı. Her şey sanki ayrıdır da ya da anlam katar şehrin insanları. Anlam katmamakta olmaz bunca güzellikten sonra. Bu kadar çok ismi pelesenk olmuşsa dillere. Vardır bir sihri.

Herkes bilir bu şehri. Tüm dünyanın dilindedir güzelliği. Yaşayanlar bilir bu güzelliğin değerini, yaşamayanlarda öğrenir elbet bu kıymeti.

Gidilecekse bile İstanbul’dan dönüşünü düşünür zihinler, ayrılık kelimesini bu şehrin insanları atmışlardır dillerinden. Tek bir şey vardır ayrılık olmuşsa eğer, vuslattır bundan sonra yegâne beklenen…

 

Feride Özge Çaylak

Paylaş


     Feride Özge Çaylak'ın Eski Yazıları

SEVGİ(Lİ)YE DAİR…

Ne çok şey yazmak isterdim mutluluğa dair… Sevinçlerime, gülüşlerime, umutlarıma ket vurmasaydın eğer. Kelimeleri büyütmek isterdim şanına yaraşır. Yığınla anlam yüklemek isterdim satırlarıma sevgimin uçsuz bucaksız derinliğinle.

Seni her şeyinle, bütün ayrıntılarınla; huyunla huysuzluğunla, aydınlığınla karanlığınla, çığlıklarınla suskunluğunla, tebessümünle çatık kaşlarınla, hiçbir şeyine karşı çıkmadan seni avutmak isterdim dizelerimde anne şefkatiyle.

Önce kızıp sonra sineye çektiğim hallerini resmetmek isterdim şiirlerimde baba yüreğiyle. Ama en çokta kalbime hapsetmek isterdim en sevimli bir yandan da çekilmez hallerini sevdalı gönlüyle. Oysa şimdi ne mi yapıyorum vazgeçip gitmeyi seçiyorum. Hayır, sus konuşma sevgili.

Olabilecek güzelliklerin arasından cımbızla çekip bulduğun yıldırıcı, acılı sözlerini duymak istemiyorum, duymamalıyım… Ve yine söylüyorum sus konuşma ey yar! Sensizliğin içinde bir umut seni bulana kadar. Gönlüm aklım yüreğim sende daha alacağın ne var…

Bana artık gitme deme ey yar! Deme çünkü korkularım seni sevdiğim kadar.

Kimi dinlesem, ne yapsam aklıma mı kalbime mi uysam? Cevapsız sorular çoğalıyor bir bir, gel sen destursuz yüreğime gir. Ummadığım anda yoksun sevgili söyle bu nasıl bir zalimliktir. 

Buldum aslında bu sevdanın neye benzediğini. Anladım seninle, ateşe suyu giydirdiğimi… Tıpkı bir körebe misali bağlayıp bütün karanlığınla gözlerimi tam yakaladım derken kaçtın, bıraktın ellerimi…

Gitmek zamanı şimdi… Her şeyden vazgeçmek. Aşkınla büyüttüğüm çocuğu kor ateşlerde yürütmek… Ah ne zormuş sevgili yangının ortasında gözyaşı dökmek.

Susmak zamanı şimdi kelimelere kilit vurup… Ölmek zamanı şimdi nefesinden sevdayı soluyup ah ne zormuş sevgili erken yitirmek geç bulup…   

 

                                                                                                                             Nermin Uyan

Paylaş


     Nermin Uyan'ın Eski Yazıları

AÇLIK, SUSUZLUK, MUSİBETLER YERİ SOMALİ; YANIBAŞIMIZDA!

Ben kelime-i şahadet getirirken “Rab” olarak her şeyin Malik-i Ebedisini mi akla getiriyorum? Veyahut para, şöhret gibi kezzapları mı? Peygambere iman ederken; şefkat peygamberi olduğunu tam anlamıyla idrak mi ediyorum? Yoksa yaptığı ahvalleri kedimce uyarlayarak arkasına mı sığınıyorum?

Kur’an okurken, “Necisin? Nereden geliyorsun? Bu dünyadaki vazifen ne?” sorularının cevabını bulabiliyor muyum? Yoksa, meleklerin her yerde hazır ve nazır olduğunu bildiğim halde ala-i illiyine çıkmak yerine, esfel-i safiline mi yuvarlanıyorum?  Kısmetime razı olup rahat mı ediyorum? Kendimi fail zannedip hırs mı gösteriyorum?

Bunların Somali’yle ne alakası mı var? Çünkü bu soruların doğru cevabını bulamayıp veya doğrusunu söyleyenlere engel olunup soruna dönüştükleri için şu an bu durumdayız. Olanlar karşısında beşer pis elini aklayıp paklamak yerine hala karıştırmaya ve dünyanın midesini bulandırmaya devam ediyor…

Bir hatıramı aktarayım size:  Bir gün boyunca yaşadığım bunca durum karşısında, Cennet bu olsa gerek dedim kendime ve uykuda mıyım diye yokladım kendimi;  uyanıktım. Bunlar, Ramazan ayının ikinci haftasında ailemle geldiğimiz bir tatil köyünün geçici parıltılarıydı sadece.

Otele girer girmez kralmışız gibi karşıladılar bizi. O bellboyla aramızda kim daha üstün takvamız belirliyordu. Hali hazırda ise o köle gibi çalışan her şeye(haklı veya haksız dahi olsa) müsamaha gösteren, nefes alan bir varlık bense her şeyin malikiymiş hissine kapılma yolunda hareket eden bir gafil! Hâlbuki insanın vazifesi medih değil istiğfardır. Gel gör ki medh-ü senadan, küçük bir firavuncuk halini almak üzereydim. Bir araba dolusu eşya hiç zahmet çekmeden beş dakika sonra odamızdaydı. Ne de olsa ben bir paşaydım!  Girdiğimiz oda da küçük bir saraydı sanki: iki televizyonu, güvenli kasası, rahat yatakları, lüks banyosu ve içi dolu buzdolabıyla dünyalar benim olsun dedirtiyordu. Oysa hasırda yatıp, hasırın izi çıkan ve bunu görüp ağlayan sahabeye “dünyalar onların olsun ahiretse bizim” diyerek teselli veren kâinat serverinin ümmeti değil miydik? bizler ki bir Müslümanın hakkını yedirmemek için kıtalar aşan bir imparatorluğun torunlarıydık. Ama şuan yaptıklarıma, bulunduğum konuma bakıldığında: değil bunlara layık olabilmeyi; onların isimlerini bile ağzımıza almayı hak etmiyordum.  Evet, “rüya yaşam” a, yani otele geri dönecek olursam: otelde belki 500 çalışan var ve hiçbiri sana en ufak bir saygısızlık yap(a)mıyor,  tabi efendim evet efendim, özür dilerim efendim cümleleri ağız ve dillerinin demirbaşı olmuş adeta! Ve asıl beni vuran yerine geliyorum şimdi, YEMEKLER! 7/24 açık büfesiyle aklına gelebilecek her türlü gıdayı takdim ediyorlardı sana ve ben deli gibi tabağını doldurup, ya hepsini şikemperver nefsine veriyordum veyahut yiyebildiğini işkembeye, yiyemediğini de bırakıp; kalkıp gidiyordum. Tabağımı toplamaya bile tenezzül etmiyorum.  Mideyi doldurduğuma göre, kendimi uyuşturacak her türlü aktivite de aynı “ateş çemberi” içinde mevcuttu. Havuz, sauna, plaj, manevi huzur ve şevkten uzak aktiviteler… Bunlardan birkaçı.

Çok mu ajitasyon yaptım, akli değil kalbi mi konuştum? O zaman şimdi de şunlara göz atalım: Verilere göre Somali’de insanlar açlıktan ölmekte. Bu bir ilk de değil! Müslümanlar arasında gelir gider dengesizliğinden dolayı ifrat ve tefritler çok, ama sünnet-i seniyye yolundaki vasat yolu izleyen az! Acaba, açlığın bu mübarek ramazan ayında gelmesinin hikmeti ne olabilir? Oradaki taife-i masume öbür dünyaya güzel bir senetle gittiler inşallah. Ama İslamın şartları arasında bulunan vücubu zekâtı yerine getirmeyenler ise…

Acaba bu otelleri yapmak mı hayır, yoksa bu lüks hayatı bırakıp daha çok parasal himmet yapmak mı? Veya şirket, holding, dernek, partilerin iftar yemekleri mi düzenlemesi mi daha hayır yoksa ramazan geldiğinde yoksul ve kimsesizleri doyurmak ve bunu yıl içine yayabilmek mi? ACABA düstur-u teavün mü? YOKSA düstur-u cidal mi?

Dediklerim yanlış anlaşılmasın. Eve misafir de getirelim, helal sınırlar içinde sosyalliğimizi de yaşayalım. Fakat Somali sömürge haline geldiği halde biz gelmemişsek ve onlar açlıkla ölüm kalım savaşı verirken biz ekseriyetle güllük gülistanlıksak bir sır olmalı, bunu da unutmayalım.

İnsan olmadan bu yeşilliklerin, yeryüzü güzelliklerinin değeri kalmaz, insan olmadan hayvanların bir anlamı olmaz. Kısacası insan olmadan dünyanın bir anlamı kalmaz. En küçük bir fertten başlayarak sarfiyatlarımızı gözden geçirmeliyiz Bu yüzden doğa ve tabiatı koruyan kuruluşlar, hayvan severler adı altında toplanan vakıf, dernekler! Enerjimizi Somali ve benzer dramları iyileştirmek için kullanmak boynumuzun borcudur. Ölen insanları kurtarabilmek ve insan olabilmek için hayvanları ve tabiatı önemsediğinizi göstermek için bunu yapalım.

 Unutmadan! Midesi bulanan ise, rahatlamak için er ya da geç kusar!

Kemal Emre Çankırı

PAYLAŞTIKLARIMIZ

Paylaşamadıklarımız paylaştıklarımızdan öyle çok ki...

Ve bunun sancısı öyle yansır ki hayatlarımıza; biz farkında bile olmayız. Mutsuzluğumuzun belki anlamsızlığa sürüklenişimizin sebebidir aslında bu paylaşımsızlık...

Bu duyguda keskin bir bencillik kokusu almamak içten değil. Bencillik  ve doğal sonucu alabildiğine mutsuzluk.

Paylaşmama nedeni nedir insanların anlamak zor. Her şey bize aitmiş hiçbir şey fani değilmiş gibi yaşamak ve bu varsayımın üzerine her şeyi alabildiğince sahiplenmek üstüne üstlük paylaşmamak! 

Aslında ne kadar da acı aslında bir fani için. Adı konmamış bir sanrı. Sanrılar üzerine hayat yaşanmaz yaşanan hayat olmaz!

Çözümse; paylaşmak... 

Nefesin yettiğince,gönlün yettiğince,gücün yettiğince..Bencilliğin o kekre tadını atabilmek damaklarımızdan.     

Sevmek belki de her şeyden önce O'nu sevebilmek, O'nun için sevebilmek. O'nunla var olduğunun ayırdında olabilmek ve aczini anlayabilmek .       

Dem bu dem diyebilmek ve hayatını imanına şahit tutabilmek dem bu dem.

 

Fatma Esra Günaydın

Paylaş


     Fatma Esra Günaydın'ın Eski Yazıları

Online dergiler Online dergiler