Üniversite Özel Dosyası | İbrahim Enes Onat

Üniversite Özel Dosyası tarafından yazıldı. Aktif .

 

-Peki, Sütçü İmam Üniversitesi’ne ne dersin?

-Hocam ne biçim isim o öyle sütçü mütçü. Öyle Üniversite ismi mi olur? Hiç orada okunur mu? Arkadaşlarım nereyi kazandığımı sorduğunda ‘’Sütçü Üniversitesi mi’’diyeceğim yani. Başka yerlere baksak.

İki sene evvel her türlü düşünceden yoksun, hayatını sadece modern dünya üzerine endekslemiş bu kişinin dehşet veren hezeyanına kulak misafiri olduğumda gözlerim karardı. Sendeler gibi oldum ilk önce. İçimde, içimin en mahrem derinliğinde bir yara kanamaya başladı sonra. Ne olurdu kulak misafiri olmayaydım da duymayaydım bu lakırdıyı. Yara dakikalarca öyle kanadı acı acı. Gözlerim bir çift göz arar oldu. Neden öyle demişti ki? Bu cevap, zihnimi epey kurcaladı. Acaba üniversitenin ismi “Dairy Pastor University” olsaydı yine aynı tepkiyi verir miydi, ya da gözleri ışıl ışıl parlamaya mı başlardı, çok hoşuna gider miydi bu isim? Düşünmeye başlamıştım.

Hoca ile öğrencisi arasında vuku bulan ve sadece iki cümlesini almakla iktifa ettiğim bu muhavere büyük bir yekun tutan üniversite öğrencilerinin hal-i pür melalini anlatmak için anlamlıdır.  Müşahede ettiğim hazin bir başka durumu da şuracığa derc ederek geçelim…

Hukuk Fakültesinden mezun olmuş bir kişi, yüksek lisans başvurusu yapmak için başvuru yapılan binanın önünde diğer öğrencilerle beraber sıra beklerken bir ara başını yukarı kaldırarak binanın üzerinde sülüs hattıyla yazılmış yazıya baktı. Mateessüf ki okuyamadı. Daha sonra yazının içeriğini öğrenmek için yazıya işaret ederek arkadaşına ne yazdığını sordu. Maalesef o karışık yazıda ne yazdığını arkadaşı da bilmiyordu.  Daha sonra ikisi de başını aşağı indirdi. Sıra gelmişti. Onlar başvuru yapmak için binanın içine girmişlerdi. Fakat yazı hala binanın dışında tüm haşmetiyle duruyordu. “İnsanlar arasında hükmettiğin zaman adaletle hükmet”

Üniversite eğitiminin mantalitesini ve içinde bulunduğu vaziyeti bizatihi üniversite öğrencilerine beyan etmek, malumun ilamı mesabesinde olacakken üniversite eğitiminin aşamalarından bahsetmek ise laf-i güzaf olur. Fakat üniversite eğitiminin, öğrencilere öğrencilikten talebelik mertebesine çıkma imkânı verme kalitesinden yoksun; talebe eğitiminin gerektirdiği sıfatlar ile muttasıf olmasından da mahrum olduğunu belirterek, üniversitelerin içinde bulunduğu duruma işaret etmek sadakat borcumuzun bir gereğidir.

Nurettin Topçu’nun “Bugün talebilik, artık ilim yolculuğu değil, diploma avcılığıdır.” Sözündeki “talebe” kelimesi “öğrenci” kelimesiyle tebdil edilmiş olsaydı eğer, bu söze katılma hakkımın saklı olduğunu beyan etmem izahtan vareste bir durumun ifadesi olacaktı. Lakin bilgiyi talep eden talip ile makine sesini andıran, bilgiyi istemeyip ona maruz kalan öğrenci, farklı manaları havi iki mefhumdur. Bundan dolayı talebe olma kuvvesini mevcudiyetinde barındıran her ilim taliplisinin “ İlim bir lücce-i bîsahildir/ Anda âlim geçinen cahildir” fehvasınca tevazu ile ilim yolunda düşe kalka yol aldığını ve bu yol üzre istikametini tayin ettiğini belirtmemiz icap ederken, öğrencinin de naçar yola fırlatılmış olduğunu zihnimizden de çıkarmamız gerekir.

Talebe ile öğrenci arasındaki farkı beyan ettikten sonra maalesef bu iki kutbu temsil edenlerin aynı eğitim sürecinden geçtiklerine de değinmeliyiz. Her ne kadar bilgiyi arzulayan ile bizatihi bilgiye maruz kalanın payına düşenin farklı olacağını söylesekte üniversite eğitimini tahsil eden talebelerin bu farklılığa kendi istidat ve kabiliyeti yettiği ölçüde ulaşabileceklerini de teslim etmemiz iktiza edecektir. Çünkü talibin kendi hususiyetine muvafık bir eğitim sürecinden geçmesi için gereken sistemin olmayışı sap ile samanın ihtilatına sebep olmaktadır. Bundan dolayı talibin arzu edip istediği ilmi tahsil etmesi ilim ve irfan geleneğimizin inhitatıyla talibin kendi istidat ve gayretine kalmıştır.

İlim ve irfan geleneğimizin yetiştirdiği büyük dehalar kendi istidat ve gayretlerinden daha çok, almış oldukları sistemli eğitim sayesinde deha olabilmişlerdir. Hoca ve metin merkezli bir eğitim süreciyle beraber hocasının rahle-i tedrisinde ilim tahsil eden talip, başarı merdivenlerini ehram azametiyle çıkabilme imkânına sahip olabilmiştir. Talebe, çıktığı ilim yolculuğunda yol gösterici olarak bidayetinden nihayetine kadar hocasına muhtaç olması, tahsil ettiği metinlerin, hocası olmaksızın bir anlam ifade etmemesi, talibin yolda mukarrer olmasını sağlayan en büyük etkenlerdi. Maalesef bugünkü üniversite eğitim sistemi bırakın ilim ve irfan geleneğimizin bir devamı olmasını, bu geleneğin anlatıcısı durumunda dahi değillerdir. Azınlıkta kalan bir grup ilim sevdalısının dışında üniversite eğitiminin amacı, taş taşımaktan kaçan bireyleri devlet mekanizmasının çarklarının kırılmaması için istihdam etmekten ibarettir. İlme talip olanlar bu kısıtlı imkânların hüzün veren soğukluğu eşliğinde hem soğuk hem karanlık yollarda bir hoca mesabesinde eline aldıkları mumun çevreye yaydığı mahdud sıcak ve aydınlık eşliğinde yollarına devam etmektedirler.

Hukuk Fakültesinde ilim tahsil eden bir “talepçi” olarak çok fazla uzağa gitmeden ilim ve irfan geleneğimizin yetiştirmiş olduğu yüzlerce isim arasından iki dehayı hatırlamak istiyorum. Birincisi Ahmet Cevdet Paşa. Hukukçu, tarihçi, belagatçi, mantıkçı ve edebiyatçı. İkincisi Elmalılı Hamdi Yazır. Hukukçu Müfessir, fakih, filozof, edebiyatçı, hattat. Bu iki dehanın muhtelif birçok alanda devrin en yetkinlerin başında gelmesini sağlayan etken hiç şüphesiz kendi istidat ve kabiliyetinden daha çok almış oldukları o devasa eğitimdir. Her ne kadar bu eğitimin verilmesi üniversiteler için şimdilik bir muhali ifade etse de karamsar olmak ümid edenlerin hakkıdır. Kötümser olanın ise ümid etmeye hakkı yoktur. Karamsarlığın hüznü ise talibin ümidvâr olmasını gerektirmelidir.

Yazımızı Akif’e söz vererek nihayete erdirmek vefa borcumuzun edası olacaktır:

Medresen var mı senin? Bence o çoktan yürüdü./ Hadi göster bakayım şimdi de İbn’ür- Rüşdü?/ İbni Sina niye yok? Nerde Gazali görelim?/ Hani Seyyid gibi, Razi gib üç beş âlim?

 Ibrahim Enes Onat

Online dergiler Online dergiler