Yaz Aşkı

Emrah Bulut tarafından yazıldı. Aktif .

 

Karpuz kabuğu denize düştü, cornettolu reklamlar zili çaldı, kışlıklar darağacına mayolu mankenler vitrine çıktı ve insan aldandı.

Yarış atı gençler sınavlardan paçayı sıyırdığı gibi yeni bir telaşın ağına kapıldı şu günlerde: Yaz aşkı.

Bir tatil sabahı gönüllerini kaptırmak için kafelere yığılıyor artık yirmilik delikanlılar, gelinlik kızlar fark edin. Parklara plajlara gidiyorlar sevmek için. Dağları delmek, çölleri aşmak için yeri-zamanı kendileri seçiyorlar. Açlıkları öyle büyük ki pazar alışverişine çıkmış gibiler. Şezlonga uzanmış kasaplık etlerden doldurmak istiyorlar sanki filelerine. İlk yakınlaşmadan sonra renk veriyor hisleri. Bir yattığıyla bir daha yatmayan fesli Barney Stinsonlar türedi televizyonlar sağolsun. Oscarlık performanslar sergileniyor yazlık sinemalarda. Bütçeye göre Sex and the Kilyos, Midnight in Çeşme romantik komediler çevriliyor

Ah… Ağıtlar egzoz ve makine gürültüleri içinde sönüp yok olmasa tam da vaktiydi şimdi bir uzun hava yakmanın. Ha bu ander sevdaluk recmedilirken deniz kenarlarında ve taşları henüz en genç yaştaki günahsızlarımız atarken…

Bir gönüle sevda girince ciğer yanarmış Anadolu’da bir zamanlar. Bağrında sızıymış gurbetteki yiğitlerin. Oysa dudaktan kalbe iner oldu artık öyle ki tenlerin uyumu. Bir ampulmüşçesine yaşatıyorlar şimdilerde aşkı. Elektrik alınırsa yanıyor. Fakat dokundukça kirletiyorlar günahkâr elleriyle. İsli kararmış bir ampulün ışığında hatasız bir hayat yaşamaya çalışıyorlar. Heyhat! Öyle düşüp kırılacakmış gibi değildir ki aşk. Kelebek kadar hassas, pamuk helva nevinden tatlı bir Cumartesi, uçucu dağılıverecekmiş gibi değil, dağıtıverecekmiş gibidir. Hırslı, kıskanç ve bir kuşun kanat çırpışları gibi ani. Irkların, cinsiyetlerin, yaşın ve banka hesaplarının kamçısı altına girmeyecek kadar da hür ve güçlü. Âşık olmak bir krallığı bırakmaktır 8. Edward gibi ve Harvey Milk için cesur olmak vaktidir. Söyleyin Mathilda geç kalmış diye Leon’u kim suçlayabilir?

Aşkın nurdan umanına çölde kalmışçasına atlar herkes ve bunun için bir kural da tanınmaz doğru. Ancak kişi onda hep kalmak istiyorsa kurallara uymalıdır. Bir vücutta iki kişiye yer yoktur mesela. Tanrının ruhundan üflediği iki haleyi taşıyamaz bir aciz beden. Allı pullu da olsa bir parça topraktır çünkü. Âşık maşuku için kendinden vazgeçtiğinde aşk tamam olmuştur.

Meydanlara dökülür kalbindeki hisler insan âşık olunca. Neferler çarpışır içinde. Biri mızrak saplar, henüz gün görmemiş bir çocuk kemirir dişleriyle. Biri perdelerin arkasından baba der. Hayaller çöker şakaklarına. Pembe panjurlu evler, oyuncak dolu cepler, gece yarısı ağlayan bebekler… Sonra zaman durur, ağırlık çöker göğse, kravat gevşer. Çarpıcı, vurucu düşlerseli sonunda damakta kalan yavaş akan zaman kumları, bir gitar teli, papatyalar ve gün batımıdır.

Bir gönüle aşk girince sema eder bilir misin? Pervane olur içerde ve herc-ü merc olmanın eşiğindeyken hissetmezsin bile sen. Tıpkı dünya Allah aşkıyla fır dönerken bizim onu hissetmeyişimiz gibi.

Kıyamet aşkın zaferi olsa gerek. En sevgiliye kavuşmanın hızır saatleri. Yarıp bağrını güneşle doldurmaya hazır, çatlamaya yakın bedenler aşkın kapılarını parçalar. O an alkışlanmak için yanmak, terk edilmek için korkmak yok. Varlığına dair her bir zerre i miskal aşkın ilahisiyle yıkanmayı arzular.

Oysa bunlar bize ne uzak şimdi. Nasıl bıraktık utanmayı, ettiğimiz yeminlere, Kâlû Belâ’dan beri? Eski zaman masalları olduğu öğretilirken artık Leyla ile Mecnunlar, Âdem ile Havvalar, gerçeği ne vakit terk ettik?

İlk aşkla birlikte önce yalnızlıktan kalabalıklar türedi sonra çoğalan aşklarla(!) birlikte kalabalıktan yalnızlıklar. Topraklar kabardı, yıllar çoğaldı fakat ait olduğumuz yerden kurtulamadık. Arkasına saklandığımız yüksek binalar, arasına karıştığımız etten yığınlar aradığımız mutluluğu getirmedi bir türlü. Aşkın izinde bir ömür harcayan modern insanın, bahşedilen onca duygunun içinde dönüp dolaştığı yer yine yalnızlık oldu. Neden?

 Arpa kokusu medeni şehrin misk kokusunu yendiği günden beri beyaz adamın siyahlara bürünmüş çocukları iki biraya satar oldu çünkü aşkı. Frekans bozukluğuyla kâh nefsine sokulup kâh zihninin ücralarına el atan edepsiz kahkahalar içine sızıp kirletti seni. Ekşidi ruhun böylece. Keskin bir koku dudaklarından yüreğine iletildi.

Artık aklı düşünmek için kullanmak ve Zerdüşt’ün yeniden ortaya atılmak vakti geldi:

-Shakespeare’nin tanrısı öldü, biz öldürdük! Sen, ben, hepimiz. Rezilliklerimizle ve alaylı oyunlarımızla yok ettik onu. Şimdi insanın amansız yalnızlığı bu yüzden.

Yazar Hakkında

Emrah Bulut

Emrah Bulut

Online dergiler Online dergiler