İnsan

Erdem Umudum tarafından yazıldı. Aktif .

 

1. Bir Bütün Olarak “Varlık”, Parçalanmışlık ve Dil

 

“Heyhat! Ateşli bir gayretle ve çok esaslı bir surette felsefe, hukuk, tebabet

ve hatta, maalesef ilahiyat bile okudum. Böyle olduğu halde gene ben, zavallı deli,

eskisinden hiç de daha akıllı değilim. Bana hoca ve hatta doktor diyorlar,

on yıldan beri öğrencilerimi burunlarından yakalayarak, bir yukarı, bir aşağı

yalan yanlış sürüklüyorum. Buna rağmen gene bizim hiçbir şey bilmediğimizi görüyorum.”

Goethe, Faust

 

İnsan idraki “varlık”ı zihin olarak bir bütün halinde kavrama kudretine sahip değildir. İhtimal “varlık”ı bir bütün olarak hayal edebilir, hissedebilir, ancak bütün olarak bilemez. Ancak bu bütünü parçalamak sureti ile “varlık” hakkında malumat sahibi olabilir.(Keşif ve müşahade yolu ile yakîn’in husulünü yazımızın dışında tuttuğumuzu belirtmek gerekir.)

Sosyal bir canlı olarak insanın iletişim vasıtası olan “dil” de insan aklının bir ürünü olması dolayısıyla, “varlık”ın parçalanarak kavranmasını telkin ve tesis etmektedir. Zira dil vasıtası ile gerek fertler gerek nesiller arası irtibat sağlanmakta; bu irtibat da dilin akıl mahsulü olması dolayısıyla parçalanmış bir şekilde gerçekleşmektedir.

İnsan herhangi bir konuşma faaliyeti esnasında, bir şeyi belirttiği anda, (örneğin bir manav tezgâhının önüne gelip, bir kilo elma alabilir miyim dediğinde, manavın da o dili biliyor olması kaydı ile) belirtebileceği şeyler kümesinin bütünlüğünü (elmanın, diğer meyvelerle bir bütün olarak bulunduğu manav tezgâhını, diğer meyveleri zihni planda arka plana atmak sureti ile) parçalamış olur. Akla gelecektir ki insanın kendini ifade etmesi ancak böyle mümkündür. Ancak, şu da kabul edilmelidir ki kişinin ifade ettiği (bir mevcut), ifade edebilecekleri (bütün mevcudat) ile kıyaslandığında oldukça mahduttur.

 

2. Bütünün Bir Parçası Olarak: İnsanlık

 

“İnsanlık tarihi fezada minicik bir yerdir, ve onun bize vereceği ilk ders tevazudur. Her ân bir kuyruklu yıldız dünyamıza çok yaklaşabilir ve bizim küçük küremizi, telaşlı rotasında altüst edebilir, veya onun insanlarını ve pirelerini zehirli gazlar veya sıcak dalgalarla boğabilir; veya gülümseyen güneşin bir parçası –bazılarının, kendi gezegenimizin birkaç astronomik ân öncesi yaptığını sandıkları gibi– rotasında, tanjant bir tarzda hafifçe kayabilir ve vahşi bir kucaklayışla üzerimize düşerek bütün ızdırap ve acıları giderebilir. Biz, çıktığımız yolda, her zaman vuku bulabilecek bu ihtimalleri göz önünde bulundurarak kâinata, sert de olsa, Pascal’ın kelimeleriyle cevap veriyoruz: “Kâinât, kendisini ezdiği vakit insan, kendisini öldürenden yine de daha asil olacak, zira insan öldüğünü bilirken, kâinât, zafere eriştiği ânda hiçbir şey bilmeyecek.”

Will Durant, Tarihten Alınacak Dersler

 

Bütün olarak insanlık bahsinin varlık sahasında “minicik bir yer” kaplamasına rağmen yapılan incelemelerin ferd olarak insan veya bütün olarak insanlık üzerinde yoğunlaşması işte bu yüzdendir. Her ne kadar Pascal, insanı “şuur” sahibi olması ile vurgulamışsa da etik bakımından cürüm işleyebilirken iyiyi tercih etmesi de insanın varlık sahasındaki “asaletini” tasdik etmektedir.

Esasen varlık bütünü içerisindeki insanlık parçası da kendi içinde bir bütünlük arz etmektedir. Ve işte görüldüğü gibi onu da ilmî, ahlakî bakımdan incelemek yani mefhum bütünlüğünü mücerret biçimde tasnif etmek, parçalamak, daha ufak başlıklar altında incelemek mümkündür. Her ne kadar insanlığı “ontolojik bir bütünlük” içinde ele almak gerekse de bizim böyle işe kudretimiz yetmeyeceği gibi yukarıda izah edilen gerekçelerle bu bütünlüğü dil marifeti ile izah da mümkün gözükmemektedir.

 

3. Parçanın Parçası Olarak: İnsan

 

Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen

Merdüm-i dide-i ekvan olan âdemsin sen

Şeyh Galip

 

“İnsanlık” incelemek için mücerret olarak parçalanabileceği gibi esasında kendisi de müşahhas olarak  “insan” parçalarından müteşekkildir.

Fert olarak insanın, varlık kümesinin bir alt kümesi olarak insanlığın fezadaki minicik yerinde kapladığı alan belki hesaba katılmayacak kadar dar olmakla birlikte şu gözden kaçmamalıdır ki her iki kümeyi de boş küme olmaktan kurtaran unsur insandır.

İnsan iyiliği, güzelliği ve doğruluğu aynı zamanda kötülüğü, çirkinliği ve yanlışlığı birlikte içinde barındıran paradoksal bir varlıktır. Bu durumu fark edebiliyor, idrak edebiliyor oluşu onu farik; bunlar arasında tercih yapabiliyor oluşu onu mümeyyiz yapmaktadır. Bu bakımdan farik ve mümeyyiz oluşu ile birlikte değerlendirildiğinde varlığın vasisi, velisi ve kayyımı olmaktadır.

Bu durum “insan”a birtakım salahiyetler vermekle birlikte aynı zamanda birtakım mesuliyetler de yüklemektedir. Salahiyetlerini kullanırken gerekli dikkat ve itinayı göstermekle mükellef olduğu gibi salahiyetlerini ihmal ve mesuliyetlerini ihlal etmesi durumunda da tabiî, insanî ve ilahî müeyyidelere tabi tutulacaktır.

 

4.Hatime Niyetine:

 

“İnsan denilen meçhul”ün bu paradoksal hali onun karşısında gerek fikrî, gerek hissî, gerek ilmî olarak takınılacak tavrı da çetrefilli hale getirmektedir.

İnsan mefhumunun çeşitli görüşler tarafından tanrılaştırılmaya çalışıldığı, yok sayıldığı, var oluşun temel sebebi olduğu, varlığının yok sayılabilecek kadar küçük olduğu, sadece hazlarından veya hislerinden ibaret sayıldığı… malumdur.

İhtimaldir ki, insan bu sayılan özelliklerin yekûnudur. Ve farklı görüşler bu insan tezahürlerinin sadece birini veya birkaçını kendine merkez olarak kabul etmiştir. Hem madden, hem manen hareketliliği hayatiyeti ile birlikte devam eden insan da “insan”ı çeşitli dönemlerde ve çeşitli hâller üzre seyredebilir, müşahade edebilir.

Pir Sultan Abdal ile noktalayalım:

“Göl içinde çarha döner

Susuzluktan bağrı yanar

Âlemler seyrana iner

Seyir var seyir içinde”

 

 

Yazar Hakkında

Erdem Umudum

Erdem Umudum

91 senesinde doğdu. Öğretmen lisesini bitirdi, hukuk tahsilini tamamladı. Sorulara olan merakı cevaplara olan iştiyakını azalttı. "Herkes koşar zıplar, bizimki yürüyemez..."

 

 

 

 

Kafa Kâğıdı:       

Online dergiler Online dergiler