Kutlu Doğum

Osman Kibar tarafından yazıldı. Aktif .

KUTLU DOĞUM

“Misafir” Arapça bir söz; sefer’den geliyor, sefer eden kişi demek. Bu yönden bakıldığında Türkçe “yolcu” karşılığıdır. Ama dilimizdeki kullanımı hâl’e değil sonuç’a göre şekillenmiş ve yolculuk sonrası konukluğa kabul edilen anlamını yüklenmiştir; “konuk, konak, konakçı, oturmakçı” Türkçede misafir yerine kullanılan diğer kelimelerdir.

Hepimiz bu dünyada kısa süre eğlenen misafiriz. Doğru yol (sırât-ı müstakîm) tutup iyi bir yolcu olmak ve yolculuk sonrası öbür dünyada ağırlanmak isteriz. Cennet, bu yönüyle hak edenler için ne güzel duraktır.

Bu dünyadaki ilk misafirler Hazret-i Âdem ve ona eş olarak yaratılmış Hazret-i Havvâ’dır. Dünyamızın kutlu misafiri ise adı güzel kendi güzel Muhammed (as)’dır. O dünyayı şereflendirdiğinde bütün âlem -bizim tam bilemeyeceğimiz biçimde- sevinmişti. Bu Kutlu Yolcu’nun değerini takdir edemeyen Mekke müşrikleri, onu çağların akışını değiştirecek zorlu bir yolculuğa mecbur ettiler; hicret böyle gerçekleşti. Ensâr (yardımcılar) adıyla şereflenen Yesrib halkı, gelmiş geçmiş en güzel konukseverliği göstererek ona kucak açtı. Yesrib bu güzellikle taçlanınca, Medîne (medeniyetin beşiği) ünvanını kazandı.

Allah Rasûlü ne güzel konuktur; konukların en güzelidir... O, aynı zamanda en seçkin konukseverdir. Ve Yüce Allah misafir ağırlayanı ne kadar da sever... Misafirin duâsı ev sahibi için nîmettir.

Kutlu Yolcu’nun dünyayı şereflendirdiği Mevlid (doğum) gecelerini kutluyoruz. Türkçemiz son yıllarda yeni bir güzellikle tanıştı: Kutlu Doğum...

Leyl-i velâdet (doğum gecesi) veya kısaca Mevlid adlandırması, yakın gelecekte “kutlu doğum” ifadesiyle yer değiştirecek gibi... “Kendi kalarak değişme” ve dilin ifade imkanlarından yararlanmanın çok güzel bir örneğine tanıklık ediyoruz.

Şimdi bunun hayata yansımaları üzerinde durabiliriz. Bu anlamda ve şehir (Biga) özelinde ortaya konan anlam dünyasına bir göz atalım. Nisan ayı içerisinde gerçekleştirilen Kutlu Doğum faaliyetleri, mânâ yönü yanında madde planında da yeni ifadeler kazanmış olarak hayata geçirildi: Kutlu Doğum Misafirhanesi, Kutlu Doğum Çocuk Bahçesi, Kutlu Doğum Bahçesi, Kutlu Doğum Salonu, Kutlu Doğum -sevgi ve barış- Çeşmeleri, Kutlu Doğum Aşı, Kutlu Doğum Mâşallahı…

Gelin, bu adlandırmaları “okuma”ya çalışalım:

İlk önce kelimelerin seçilişindeki özen dikkat çekiyor. Bunu hayata aktaran iradenin ardındaki gönül ve kültür üretimi kutlanmayı hak ediyor. Hepsi güzel; özellikle “Kutlu Doğum Misafirhanesi” tanımındaki isabet, gönüllerde titreten bir heyecan uyandırıyor. En Kutlu Yolcu’ya adanmış bir yerde onun misafiri oluyorsunuz! Zamanın cilvesi gereği bedenen ona misafirlik şerefine ulaşmamız mümkün değil, ama mânevî bir iklimde bu hazzı yaşayan ve yaşatanlar var. Lütfen, buna mânevî bir terennüm dememe izin veriniz. Hangi inanmış ruh, Allah Rasûlü’ne konukluğu istemez... En güzeli de cennette ona komşu olmaktır. Konukluğu kabul edilenin -inşallah- komşuluğu da müyesserdir.

Allah Rasûlü’nün çocukları ne kadar çok sevdiğini biliyoruz. Torunlarını kucağına alır, omzunda gezdirir, şefkâtle öperdi. Namazda üstüne çıkan çocuk için secdesini uzattıkça uzatırdı. Kendisine binek almasını isteyen Hüseyin’i sırtına bindirip deve taklidi yapması üzerine bütün melekler Müşfik Elçi’yi seyir yarışına girmişken, Cebrâil (as) gelmiş “Ey Rasûl, bu kadar da yapma. Allah nerdeyse imtihanı kaldırıp rahmetiyle tecelli edecek” diye uyarma ihtiyacı duymuştu. İşte, Kutlu Doğum Çocuk Bahçesi’nde oynayan çocuklar koruyucu (hafaza) melekler eşliğinde bu iklimi yaşıyor; oyun kurucuları da -sanki- o Şanlı Rasûl oluyor...

Kutlu Doğum Bahçesi...

Allah Rasûlü’nün yaşadığı bahçeyi hatırlatan bir ifade... Ya da Ravza-yı Mutahhara (temiz bahçe) olan Medine’deki kabrini diyebilirsiniz. Evine uğramış, bahçesini gezmiş veya Ravsası’nı (mezarını) ziyaret etmiş gibi olabilirsiniz.

Kutlu Doğum Salonu...

Mescid-i Nebevî’de yapılan sohbet ve toplantıları hatırlatan bir güzellik ve doyum (istiğnâ) tadındaki bu adlandırma da gönül dünyamızı aydınlatan, ufkumuza genişlikler sunan bir yer olmaya heveslenmiş! Ne güzel...

Kutlu Doğum -Sevgi ve Barış- Çeşmeleri...

Ol Rasûl’ün elinden içer gibi onun doğumuna adanmış çeşmelerden suya kanıp serinlediğimizi düşünmek... Müthiş bir şey. Sözün burasında yeri geldi; en güzel nâtlardan birini yazan Fuzûlî’nin onun elinden su içme isteğini dile getirdiği Su Kasîdesi’den şu beyti okuyalım:

dest-bûsi arzusiyle ger ölürsem dûstlar

kûze eylen toprağum sunun ânınla yâre su

Koca Şâir “Dostlarım Hazret-i Muhammed’in elini öpme arzusuyla ölürsem mezar toprağımdan yapacağınız bir kadehle ona su içiriverin” diyor. Böyle seçkin söyleyiş, içtenlik ve anlam derinliği karşısında insanın dili damağı kuruyup “su” diye haykırası gelmez mi?

Bu çeşmelere uğrayan yolcu, her yudumda adı güzel Muhammed’in elinden su içtiğini san, olur mu! O zaman kendini “su gibi azîz”lik makâmının kapısı önünde bekler bulabilirsin.

Kutlu Doğum Aşı...

Kutlu doğum adına, Muhammed Mustâfa yüzü suyuna adanan ve Allah rızası için yapılan bir ikrâm... Onun mübârek ve bereketli sofrasına oturmak... Bu güzel uygulamanın da her yıl sürmesini diliyoruz.

Kutlu Doğum Mâşallahı...

Süleyman Çelebi’nin “doğdu ol saâtte ol sultân-ı din, nûra gark oldu semâvât û zemîn” dediği eşref vakitte doğan bebeklere mâşallah dileğiyle takılan altınlar... Böylesi güzel tevâfuk için sevinen ana babalar... Ve bu kutlu anıyla dünyaya merhaba diyen cennet meyvesi çocuklarımız...

Yukarıda küçük bir şehirde yapılan faaliyetler üzerine konuşmaya çalıştık. Kutlamalar bununla sınırlı değil: Öğretim üyelerinin verdiği iki konferans, Kutlu Doğum Kitaplığı’nın açılması, fotoğraf sergisi, Vedâ Hutbesi ve kitap hediyesi, yoksul bir ailenin ev ve gıda ihtiyaçlarının karşılanması, hafta boyunca binlerce gül yanında, çocuklarımıza üzerinde “Doğum günün kutlu olsun gül yüzlü Peygamberim, seni çok seviyoruz” yazılı balonların dağıtılması ve yaşanan sıcak gönül temasları...

Yolumuz düşerse... Hazret-i Muhammed’e misafir, onun elinden su içip toplantısına katılan, bahçesinden meyve devşirenler -gibi- oluyoruz... Çocuklarımız da onun kucağında seviliyor, oyuna koşuyor... Ses ve gülücükler -sanki- ondan emânet elle tutulur bir güzelliğe dönüşüyor... Karşımızda Yâ-Sînlere karışmış gül renginde ilâhî bir iklim beliriyor.

İşte, hayatın mutlulukla yer değiştirdiği kutlu zamanlar...

 Osman Kibar

Paylaş


     Osman Kibar’ın Eski Yazıları

Yazar Hakkında

Osman Kibar

Online dergiler Online dergiler