Yumurta-Kapı

Hüseyin Emre Sezgin tarafından yazıldı. Aktif .

 

Demokrasi her şeye rağmen güzel şeydir vesselam…

Aynı fikirde olmayan insanların birbirlerini yok etmeden var olabildiği bir siyasi düzen elbette ki lezizdir.

Kanuni’ye atfedilen –ki sonra Atatürk’le İnönü arasında geçtiği de rivayet edilmiştir- meşhur hikâyedeki gibi, hür bir semanın altındaki her renk hoş ve muteberdir.

Kırmızı için de durum farklı değildir…

Doğrudur, herkesi memnun edecek bir siyasi düzen kurmaktan hala çok uzakta insanoğlu. Belki de ütopiktir, bir ideadır, ama unutmamak gerekir ki realitenin elverdiği en iyi rejim hala demokrasi şemsiyedir. Winston abimizin de buyurduğu gibi “Demokrasi –diğer tüm sistemler dışında- en berbat rejimdir” 

Pekala nefretin de demokrasi toprağında yeşeren bir ot olduğu kabul edilmelidir. Sevmediğimiz insanlar sayıca daha fazla insan tarafında sevilebilir, bu sevgi o insanları yönetime taşıyabilir. Normal şartlarda seçimlerle işletilen bu sistem, terör; ihtilal vb gayrimeşru denemelerle, illegal fikir günahlarıyla da “dize getirilebilirse” de, bu tip kaotik çılgınlıkların menfi sonuçları “ampirik verilerle” ispatlamıştır.

Öte yandan, pek doğaldır ki, somurtkan şirin sevmediği yöneticiyi meşru şekilde “yola getirmek” için şirin baba seçimlerini beklemek zorunda değildir. 

Siyaset biliminde sıkça zikredilen ve ileri demokrasilerde en sağlam “mum etme” yöntemi olarak görülen “baskı grubu” fikri de bu tip insanlar için önerilebilir.

Hükümetler nasıl yola getirilir? Pek açıktır ki, sistemin toptan yıkılması gibi oldukça uçuk ihtimallere bel bağlamak irrasyoneldir. Fikir yarıştırmak, iş üretmek, koşturmak, çalışmak, inanmak; sistemin çarklarını istediğimiz yönde çevirmemiz için bize sunulan anahtarlardır.

Hoşuna gitmeyen işleri protesto etmek isteyen huysuz şirinler, pekala örgütlenebilir, “toplanabilir”, bir eyleme girişebilir. Anlamamanın, anlayışsızlığın da bir insan hakkı olduğunu “ampirik verilerle” kabul ettiğimizi de varsayalım. 

Sorun; -her şey de olduğu gibi- bu konuda da bir etik ölçüsünün, daha yerli bir ifadeyle edebin adabın olup olmadığıdır. 

İnsanları sevmeyebilirsiniz. İnsanlar da sizi sevmeyebilirler. Ama sizi sevenlerin olabileceği gibi, sevmediğinizi sevenler de olabilir. Üstelik konuşmak yahut dinlemek için sevmek de başat şart değildir.

O vakit sorarım güzel insanım, konuşmak isteyen insanın(saygınlığını da es geçelim haydi) ağzına yumurta tıkmak; ne kadar medeni, ne kadar vicdani, ne kadar makuldür? 

“Profesyonel” aktivistlerin, insan medeniyetinin olimposu “evrenkent”leri, yumurta yemiş öğrenci gazı kokusuyla lekelemesi demokrasiyle ne kadar bağdaşır?

İnsanların kendisini konuşturmamasına içerleyenlerin, insanları konuşturmaması fazlaca ironik değil midir?

Eğer yumurta savaşları başlarsa, bu sisifos paradoksunun önü nasıl alınacaktır?

Ah Abraham Maslow, inanıyorum ki bugünleri görseydin, “Sahip olduğunuz tek şey yumurtaysa, etrafınızdaki her şeyi tava olarak görürsünüz” derdin.

Biz de içimizden bir “helal olsun” daha çekerdik.

Yumurta esprisiz günler, efendim...

Online dergiler Online dergiler