Üslubun Yaralanması | Ömer Kaya

İskele Editörü tarafından yazıldı. Aktif .

ÜSLUBUN YARALANMASI

Kafamızdan geçen harfler dizisine biçeceğimiz elbise, üzerinde nakışlar ve tarzı şüphesiz içerdiği ruh kadar önemlidir. Nitekim edebiyatçıların bir kısmı üsluba o kadar önem vermiş ki manaya dahi feda edilebilir dereceye getirmişlerdir.

Üslup öyle önemlidir ki bazen çıkmaz sokaklardan size tüneller açar, tahmin edilmez aydınlıklara kavuşturur. Kimi zaman da ham bir duvara bir balyoz sallamaktan farksızdır. Üslup içinden çıktığı kalbin yapısını ele verir. Onun içindeki yaraları, zikzakları ve boşlukları. Kendi rengine boyadığı harfleri sunar dilin emrine. Dilden çıktığı andan itibaren atılmış ok misali geri dönülmez bir yola girmiştir. Ne kadar doğrudur bilinmez ama insana iki kulak bir ağzın verilme sebeplerinden biri de iki işitip bir konuşmaktır.

Üslubun ustaca kullanıldığı en büyük sektörlerden biri medyadır. Teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkan “her an iletişim” fikrinin desteklediği bir ortamdayız. Bu fikrin birçok avantajları olduğu gibi kısa ve uzun vadede oluşan dezavantajları da hiç de azımsanacak yoğunlukta değildir. Kısa vadedeki dezavantajlarından biri; hızın getirdiği üslup sorunu ve bilgi kirliliği. İlk olmanın verdiği hırsla hareket etmek kimi zaman aynı olay hakkında zıt şeylerin ortaya çıkmasına sebebiyet veriyor. Gelen tekzipler ise güvenirlik hanesine koca bir leke olarak yerleşiyor. Uzun vadedeki sorun dezavantajdan çok derin yaralar oluşturmaktadır. İdeolojilerin yavaş yavaş manasızlaşmaya gittiği 21.yüzyılda halen –izm’ler üzerinden bir etiketleme ve bu etiketlemenin sonucunda oluşan bilgi kirliliğinin yoğunluğu. İnsan öğesinin tamamen silindiği satırlar, buram buram ideoloji kokan yorumlar, kan davasına dönüşen kısır çekişmeler ve daha niceleri… Üslubun bu derece tahribata uğradığı ortamda değil sorunları çözmek, sorunları adlandırma aşaması bile içi boş, desibeli yüksek ses yığınlarına maruz kalmak doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Kelimeleri fikir ürünü olma vasfından çıkarıp rakip zannedilen kişilere fırlatılan bir ok seviyesine düşürmek kaosu tetiklemekten öteye gitmemektedir. Gazete arşivlerini taradığımızda 30 yıl önce tartışan olaylarda halen sorunu adlandırma seviyesine bile gelememiş olmak üslup olayının önemini ortaya koymaktadır. Kendisine hedef seçtiği kitleyi yaftalamak uğruna girişilen “kirli üslup” en çok da insan hayatını perişan ediyor. Zaman kaybından tutun da enerji kaybına kadar giden bir kayıplar silsilesi…

Bu kirli çarka çomak sokmak isteyen vicdanlı insanları kimi zaman görsek de o kirli çark bu vicdanlı insanları ya kendi sisteminde eritiyor ya da tamamen ilgisiz kalarak onun çığlıklarının dinmesini bekleme vaziyetini giriyor. Birbirinden beslenen bu kirli çark zaman zaman aralarında paslaşarak(güya kavga eder gibi) vicdanlı çığlıkların duyulmasını engelliyor. Dikkat edilirse sisteme dair en ufak bir düzenleme süreci kirli çark sahipleri tarafından anında sabote edilmektedir. Zamanlara göre araçlar farklı olsa da temel zihniyet aynıdır. Özne kimi zaman “satırlar arasında kalan” bir sözüyle vurulur, kimi zaman verdiği bir demeçle, kimi zaman eski aile fertleriyle… Toplum nezdindeki bu küçültme operasyonun başarısı aynı zamanda sistemin devamıyla doğrudan ilgili. Bu vicdanlı sesleri sadece bireysel bazda düşünmek de hatalı olabilir. Kimi zaman kurumsal bir yapı da bu denli bir sistemi hissetmekte ve ortak hareket etmektedirler ancak “yafta süreci” bu defa da onlar için çalışmaktadır. En sık başvurulan olan “dış mihraklar” tarafından beslenildiği yaftası,”etrafımız düşmanlarla dolu” teziyle yetiştirilen insanları can damarından vurmaktadır. Böylece kamuoyu nezdinde vicdanlı insanlar da yaralanmış oluyorlar.

Herşeye rağmen saygının, barışın dilini konuşmayı göze almak bedel ödemeyi gerektiriyor. Bu dili konuşmak en başta sağlam bir duruşa sahip olmaktan geçiyor. Zira söylenen sözlerden çok fiille tekzip etmek daha yararlı olmaktadır. Fikir adamı olmak belki de bu noktada başlamaktadır. Asrın önde gelen mütefekkiri büyüklüğü gösteren özelliklerin tevazu ve mahviyet olduğunu vurgulamakta, kibirlenenleri ise büyük görünümlü çocuklara benzetmektedir. Bin kişinin yaptığı bir sarayı, bir kişi bir kibritle yok edebilir. Tahribin kolay olup yapımın zor olduğu bu derece açıkken daha çok yapıcılara ihtiyaç olduğu bir gerçektir. Yolda yürürken zira söz sarkıntılığında bulunan çocuğu ne kadar ciddiye almak gerekiyorsa üslup davası uğrunda mücadele eden fikir adamları da kendisine saldıranlara karşı benzer bir tavır almalıdır. Üslup konusunda belli bir eksen oturtulduğunda aslında sorun zannedilen olayların karşılıklı diyalog sayesinde çözüm sürecine gireceği rahatlıkla görülebilir. Zira üslup oturunca sorundan beslenen tarafların maskeleri düşecek insanlara oynadıkları derin tiyatro deşifre olacaktır.

Fikir insanlarının ilerde anlaşılacak sözlerini gününde fark edilmesi hayati önem taşımaktadır. Zira bir analizin değerliliği öngörülü olmasıyla doğru orantılıdır. Bu analiz sadece belli öznelere yönelik değil genel bir çerçeve çizmelidir ki çağa meydan okuyabilirsin yoksa belli tarih aralığındaki geçerliliğinden sonra arşive kaldırılması kaçınılmazdır.

Tarih bize her şeye rağmen insanlığın temel vasıflarından taviz vermeyenlerin uzun vadede kazandıkları ve fikirleriyle insanlara yol gösterdiğini öğretiyor. Kısa vadeli tatminkâr tavırlar ise tarihin çöplüğünde kıvranmaktan kurtulamamaktadır.

 

Ömer Kaya

Paylaş


     Ömer Kaya'nın Eski Yazıları

Yazar Hakkında

İskele Editörü

Online dergiler Online dergiler