Eğitim Fakültesi Mezunuyum; Hadi Beni Sına ÖSYM! | Feride Melike Demir

İskele Editörü tarafından yazıldı. Aktif .

EĞİTİM FAKÜLTESİ MEZUNUYUM; HADİ BENİ SINA ÖSYM!

Bir ülke düşünün ki insanları birbirlerinin hakkını gözetiyor, bir makama gelmiş biri mutlaka liyakatine göre oraya alınmış. İşler tıkırında; rüşvet yok, adam kayırma yok. Bu benim ütopik ülkelerimden biri kısmen İbn-i Sina’nın Hay Bin Yakzan’nındaki bazı ülkelere benziyor. Bu aslında bir ütopya değildir, zannetmiyorum. Geçmişimizde örnekleri var. Selçuklulara baktığımızda medeniyet düzeylerinin zirveye ulaştığını görmekteyiz. Bu medeniyet, bize içinde birçok konuyu da verir. Edebiyat, mimari, sosyoloji ve diğer tüm ilimler… Bunların menşeine baktığımızda eğitimi görüyoruz. O zaman biz bu ütopyayı hayal ederken içinde bulunduğumuz ülkenin eğitim sitemine bir bakalım derim.

Her ne kadar yapılandırmacı yaklaşıma göre öğrenci merkezli eğitime geçtik desek de rehber yine öğretmen olduğundan eğitimde temel unsur öğretmen(hoca/rehber/usta)dir. Ülkemizde öğretmenlerimiz dört yıllık bir eğitim fakültesini bitirdiği takdirde öğretmen sıfatını kazanıyorlar. Kazanıyorlar da sonra? ÖSYM onları bir sınava tabii tutuyor, bu sınav onların genel kültür ve yeteneğini, bunun yanı sıra formasyon bilgilerini ölçüyor. (En yeni sisteme bir de her öğretmen adayının kendi branşıyla ilgili konulardan değerlendirilmesi eklendi. İyi oldu, hoş oldu, hayırlı olsun.)  Fakat sadece bilişsel becerilerini ölçerek öğretmen aldığımız okullarımızda ne kadar etkili eğitim öğretim verilebilir. Bu sistemle öğretmen olmuş biri yine aynı mantaliteyle öğrenci yetiştirecek, onların bilişsel olarak gelişimlerinin dışında başka beceri düzeylerinin geliştirilmesini göz ardı edecektir. Ki bu nitekim çoğu okulumuzda da böyledir. Çocuk verilen bilgiyi alsın yeter. Bunu analiz etmesi, eleştirmesi, sorgulaması, yeniden yapılandırması, başka bir yerde kullanması, değiştirmesi vb. gibi daha üst düzey becerilerin verildiği eğitim durumları göz ardı edilmektedir. Çocuk öğrendiklerini hayatına transfer etmesi gerekirken, önüne çıkan çoktan seçmeli sınavlara transfer etmektedir ki bu da kuru bilgi transferinden başka bir şey değildir.

Kafasını yoran öğrenciler yetişmesi için, kafasını yoran öğretmenlere ihtiyacımız vardır. Bunun eğitimi; ilgili fakültelerde eksik verilmekler birlikte, önemi de öğretmen adaylarına bildirilmemektedir.

Öğretmen adayları fakülteye ayak basmadan mülakata, sözlü sınavlara ve duyuşsal becerilerini ölçen değerlendirmelere tabi tutulmalıdır. Bu şekilde bir seçimden sonra onlara öğretmenliğin salt bilgi olmadığının önemi vurgulanmış olur. Bu mantık yapısıyla mezun olan öğretmenlerimiz yine bu gibi sözlü ve yazılı sınavları geçtikten sonra öğretmenliğe başlatılmalıdır. Elini kolunu sallayarak fakülte bitirmiş biri dört beş ay KPSS çalışıp ezber yapınca öğretmen oluyorsa ortada sakat bir durum söz konusudur. Ve dolayısıyla sakat yetişecek bir nesil.

Çocuk; iyiyi, doğruyu, ya da kendine göre doğrularını belirleyemediği takdirde eleştirel düşünemeyecektir. Önüne konanı yiyen bir nesil yetişecektir. Doğruyu ayırt edemezse haktan, hukuktan, liyakat esasından habersiz olacaktır. Bu bir nevi ahlak eğitimidir belki ve o en çok okulda vakit geçirdiğinden bu eğitim ona okulda verilmelidir. Bunu ona işleyecek nakkaş ise öğretmendir.

Başta bahsettiğim ütopik ülkem çok da imkânsız değildir. Kaliteli eğitim fakülteleri, kaliteli öğretmenler ve beraberinde kaliteli bir nesil gelecektir. Ama önce şu eğitim fakültelerinin başındaki hocalarımız akademik polemikleri bir yana bırakıp bunlarla ilgilenmelidir. Elbette bunu düşünüp çalışanlar var ama görüyoruz ki yeterli değildir.

Feride Melike Demir

Yazar Hakkında

İskele Editörü

Online dergiler Online dergiler