Bir Şairin Masalı | Mihrican Can

İskele Editörü tarafından yazıldı. Aktif .

BİR ŞAİRİN MASALI

 

Yolculuklar,  yolculuklar… Ne de bitmek bitmeyen bir meseledir hayatımızda. Zaman geçtikçe hep yenisi eklenir planlarımızın arasına. Umutlarımızın peşinde huzuru bulacağımız konağı ararken yorulur, durulur ve olgunlaşırız. Nihayetinde yollar varışı gösterdiğinde derin bir sükûta ermişse ruhumuz artık konağın başköşesine oturup yorgunluk kahvesi içmeyi hak etmişiz demektir. Eğer hala ruhumuzla aramızda uzun bir mesafe varsa yeni bir yolculuk daha bekleyecektir bizi. Aynı evlerden çıkıp farklı kaderlere doğru yol almak ise kaçınılmazdır. Herkes kendi yolunu çizer bu hayatta; kimi kendi yolunda emin adımlarla ilerlerken kimi ise çizdiği daire etrafında dönüp durur. Ve şimdi kapıyı aralayıp kadim bir yolcuyu selamlamanın tam vaktidir..

Bakışları tavana dikili olan genç adam gürültülü zihnini sakinleştirmekle meşgul. Hafiften başlayan karın sancısına ise pek ilgisiz. Artık hap kullanmaya niyeti yok. Kendisini daha fazla zehirlemeyecekti. Hışımla kalkıp içinde birikmişleri kustu lavaboya. Başını kaldırıp aynaya baktığında şaşırdı. Saçı sakalı birbirine karışmıştı. Tanınmayacak haldeydi. Eline makası alıp uzamış sakalını kesmeye başladı. Yüzünü havluyla kuruttuğunda gözlerine baktı. Gözlerinden iki damla yaş süzüldü. Gülümsedi sonra. Bu kez aynı soruyu tekrarlayıp“ kimim ben” demeyecekti. Artık bedenen ve ruhen temizlenmişti. Yeni bir yolculuk için hazırdı. Geride ona ”selametle” diyecek kimse yoktu. Buna gerek de yoktu. Onu yalnızlaştıran kalabalıklardı zaten. Huzurlu ve neşeliydi. Yeni bir yolculuğun heyecanı vardı üzerinde. Elindeki bavulla kapıyı kapatıp çıktı. Önünde sonu görünmeyen uzunca bir yol seriliydi. Elinde avucunda umudu vardı bir de başucu kitabı. Yitik cenneti bulmak için yol arkadaşları bunlardan ibaretti. Unutmadan zamansız bir mekân değildi burası. Genç adamın kolundaki saatinin tıkırtısı duyuldu. Zaman işlemeye başlayınca adımlarını sıklaştırmaya başladı. Defalarca yanılmıştı, sarp yokuşlardan korkup geri adım atmıştı, labirent misali ömründe farklı yollar denemişti ama hep aynı ihanetlerin kapısında bulmuştu kendini. Kırgın şiirler yazıp kalemi kıralı çok olmuştu. Hatalarından köprü yaptığı yol onu hakikat denen meşakkatli yola ulaştıracaktı. Ne de olsa o da bir âdemoğluydu. Yasaklı meyvenin tadına bakıp dünya denen çukura düşüp kaybolacaktı önce. O acziyeti yaşamadan anlamayacaktı çünkü mutlak doğrunun kalbini saran sıcaklığını. Kurtuluşu bulmak için önce kendini bilmek gerekiyordu, kendini, özünü yani yaratılışını… Tefekkür ettiği ölçüde muhabbet ikliminden nasibini alacaktı. Genç adam kalbini duyduğu andan itibaren hakikatlerin karşısında bulmuştu kendini. Varış saati geldiğinde, doğudan gelen ışık genç adamın yüzüne vuruyordu. Bavulunu yere koyup etrafa baktı. Etrafta usulca akan bir nehir ve nehrin ahengini bozmadan dönen değirmenler vardı. Küçük bir çocuk değirmenlerin önünde ona gülümsüyordu. Hayatı boyunca taşıdığı korku yüreğinden siliniverdi. Merhametle baktı çocuğun yüzüne. Gülümseyerek konağa ilerledi.

 

Mihrican Can

Yazar Hakkında

İskele Editörü

Online dergiler Online dergiler