Suçlu Benim | Nermin Uyan

İskele Editörü tarafından yazıldı. Aktif .

SUÇLU BENİM

Kalp bu…

Kırılıyor işte…

Hata yapmadım değil, hala geçmişin izleri üzerimde. Yeni bir sayfa açtım, bu son desem de olmuyor! Kendimce son versem de bütün bu olanlara, gönül koymuşum bir kere ne aklım vazgeçiyor, ne de kalbim yaralarını sarabiliyor. Bocalayıp duruyorum bu yıkıntıların arasında. Yenik düşüyor çoğu kez kırık kalbim… Niye mi? Çünkü kimi zaman acımasızca yüzüme vuruluyor, kimi zamansa edilen bir hakaret olarak geri dönüyor bana… Hem de keskin bir bıçak yarası olarak zihnime yerleşmiyor değil. Ne insan içine çıkasım kalıyor ne de yüzümün güldüğü. Ne zormuş böyle bir duyguyla yaşama. Ben bırakmak istesem de onları bu izler benden hiç vazgeçmiyor.

İnsanlar…

Düşünmeden konuşup dinlemeden anlamadan bir çırpıda ağzına geleni sayıp çekip giden insanlar… Kolayca kalp kırıp, incitip sonra hiç bir şey yokmuş gibi davranan insanlar. Neden bu kadar acımasız neden? Soruyorum ama aklıselim bir cevap bulmadım ve bulamıyorum. Bazen diyorum ki üzüldükleri için mi bütün bu yaşattıkları yoksa yerli yersiz öfkelerini kusup olmaya çalıştıkları için mi? Ya benim içim ne olacak peki. Ben nasıl taşıyacağım bu kadar yükü… Bir yandan onlar, şüpheli bakan gözler, anlık gülümseyip sonra asılan asileşen suratlar… Kabul edin işte en büyük darbe, en dermansız yara, en şiddetli sarsıntı bende.

Kolay aslında…

Hem de çok…

Bir insanı, bir canı tek kalemde silip atmak öyle kolay ki… Hani bir örnek vardır ya kalp vazo benzetmesi… Yüce insan kalbi kırılan bir vazoya benzetilir. Ama bu o kadar kolay değil işte. Yanlış bir tabir bu benim hayatımda. Koskoca fırtınaları, acıları, geçmişi ve bugünü aynı anda yaşayan yüreğim bir vazoya benzetilemez. Evet, belki kırılınca tamiri güç, bazense imkânsız olsa da benim kalbim bir vazo kadar basit değil. Kimsenin ki bu kadar anlamsız değil. Kalp işte bu… Ne vazo ne de bir bardak, hiçbir şeye benzemiyor. Evet, kırılınca, incinince geri düzelmiyor ama bir vazo gibi yeri, ne yenisi de gelmiyor

Kapalı bir kutu…

Ben öyleyim işte. Gerçekler, darbeler, sarsıntılar benim içimde ama dilimde değil. Hepsi bir bir kelepçeli, tutsak bu kutuda.                                                                                                                        Ama her şeye, acılarıma, hatalarıma, yanlışlarıma, yaptıklarıma ve yaşattıklarıma rağmen hayal kurmuyor da değilim hani… Kapalı yerine bir müzik kutusu olmayı yeğleyerek süslüyorum hayallerimi. Yeri geldiğinde susan, açıldığında konuşan, konuşurken insana huzur veren bir müzik kutusu. Tamam, yüreğimde sakladıklarım olsun amenna ama bazense konuşmak istiyorum ben. Kırgınlıklarımı, yalnızlığımı hem de koskoca kalabalığın içinde aklımı alan yalnızlığımı, gerçekleri bende konuşmak istiyorum. Çok bir şey mi istedim acaba. Yapılması bu kadar mı imkânsız, içimi dökmek için kapağımın açılıp, kapatılması çok mu zor?

Bende insanım neticede… E o zaman bu denli acımasızlık niye peki niye?

Suç ben de…

Her şeye sebep olan, herkesten, her söz ve tavırdan önce kendimi üzen benim. En büyük yarayı açıp, insan ağzı ya bu açıp geri büzemeyen de benim. Gözümde işte şu kısa hayatımın zanlısı benim.

Kalbimin kırılmasına izin verip sonrada buna en mükemmel şekilde, oyunun kurallarını bozmadan sessizce seyirci kalan benim. Hayatımın en şiddetli depremlerini oldurup hala artçı sarsıntılarına maruz bırakan benim. Ve herkesten önce

Suçlu benim!

Nermin Uyan

Paylaş


     Nermin Uyan'ın Eski Yazıları

Yazar Hakkında

İskele Editörü

Online dergiler Online dergiler