Hürriyet: Zincirsiz Pranga

Said Doğrul tarafından yazıldı. Aktif .

 

Bülbülün bile, uğruna altın kafese tercih ettiği muğlâk, meçhul ve merakâver bir mefhum: Hürriyet.

Fısıldandığı anda gökyüzüne karışıp rüyaların pastel renklerine bürünen özgürlük, zihinlere çentik atarak hayalhanelerde idman yapar.

İfade ettiği mana itibariyle önce sese, sonra slogana ve nihayetinde aksiyona dönüşür.

Edebiyatta dahi kalemlerin en çok bandırıldığı hokkalardan biri, ‘hürriyet’ mürekkebidir.

Öyleyse, bilinçaltındaki izdüşümleriyle göklerde uçmak gibi hiperaktif eylemlerle sembolize edilen, Dostoyevski tarafından “Hürriyet, ekmekten tatlıdır.” sözüyle betimlenen ve Said Nursi’nin ifadesiyle “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam.”denilerek yüceltilen hürriyet nedir ve ‘hür olmak’ algısı hangi fiillere dayanır?

Her şeyden önce hürriyet, bir başıboşluk hali değildir.

Zira ilk hecede havaya bıraktığını son hecede geriye alabilir bir keyfiyeti haiz hürriyet, bir yığın hürriyetsizliğin kibriti olabilir.

“Koyunu, kurt saldırısından kurtaran çoban; koyuna göre özgürlüğünün kurtarıcısı, kurda göre ise özgürlüğüne engel olan insandır.” diyerek özgürlüğün göreceli yönünü gösteren Abraham Lincoln, hürriyet ibaresinin içindeki belirsizliklere dikkat çeker.

Özgürlüğün disiplin yoksunluğu ve otorite boşluğu olarak addedilmesi; ‘güçlü’ sıfatını, ‘haklı’ vasfının önüne geçirerek,özgürlüğün özüne aykırılık teşkil eder.

Pırıltılı bir zırha bürünüp, ‘hürriyet’ maskesi takmış zorbalık; izafi değil, mutlak bir hürriyeti ifade eder.

İstibdat, günahlarını gizleyen ‘sonsuz özgürlük’ peçesiyle, zulüm perdesini açar.

Çiğneye çiğneye çürütülmüş bu müphem mefhum; kuvvetin, kuvveti kayıtlamasını engelleyerek, kulun, kula kulluğunun yolunu açar.

“Ey ebna-ı vatan! Hürriyeti su-i tefsir etmeyiniz, tâ elimizden kaçmasın ve müteaffin olan eski esareti başka kapta içirmekle bizi bozmasın.” vecizesiyle Bediüzzaman, sınırsız hürriyetin, kendi kendisinin sonunu getireceğini vecîz bir ifadeyle vurgulamıştır.

Bununla birlikte, başkalarına da vermeden sahip olamayacağımız tek şey hürriyettir.

Eğer herkes trafik kurallarını ihlal edip kırmızı ışıkta geçerse, hiçbir araba yolda ilerleyemez.

J. Stuart Mill mezkur realiteyi şöyle ifade etmiştir: “Her insanın özgür yaşaması, diğer insanların filleri üzerine birtakım tahditler koymaktan geçer.”

O halde, gribe yakalanır gibi tutularak idrakimizi istila eden hürriyet kavramı, kayıtsızlık düzleminde köleliğe eşdeğerdir.

Sophokles de şu sözüyle hürriyeti ilginç bir metafor kullanarak anlatmıştır: “Hürriyetin fazlası hayvanlara mahsustur; dizginler kısa tutulduğu zaman atın azgınlığı çabuk yatışır.”

Münevverlerin mahfilinden mülhem olarak tekellüm edilirse; muhtelif iyeliklere ait hudutlar, hürriyet gömleğinin düğmeleridir.

Hürriyetin bir tahdidi olduğu ve hudutların hürriyet için bir kurucu unsur teşkil ettiği tahlil ve tasrih edildiğine göre karşımıza başka bir soru çıkmaktadır: Söz konusu iyelikler, hangi saiklere göre tavsif edilir?

Bir başka deyişle, belirtilen ‘sınır’ kavramının belirlenmesinde ne gibi kıstaslar göz önüne alınır?

Hürriyet, insanı gerçek manada ‘fail’e ve onun hareketlerini de ‘fiil’e çevirir. Zira İslam’da hürriyet, iman ve sâlih amelin kabulü için ön şarttır. Oysa hürriyetin sınırlarını görmeyen kimse, özgürlüğün bilincine varamayarak sorumluluk yetisini yitirir. Dolayısıyla, “İnsana karşı hürriyet, Allah’a karşı ubudiyeti intac eder.”

İnsanın, Allah’a karşı sorumluluğundan dolayı inanç ikliminde özgür olması gerekir; o halde, tek taraflı feragat söz konusu değildir.

Madem ki hür olmak, yaratılmışlara kul olmaktan kurtulmaktır; “Allah’a hakiki abd olan, başkalarına abd olamaz.”

İnkârı esaret, inancı ise özgürlük olarak tanımlayan Bediüzzaman Said Nursi; gerçek hürriyetin, O’na iman ve intisab etmekten geçtiğini söyler: “İmana ne kadar kuvvet verilse, hürriyet de o kadar kuvvet bulur.”

İnsan tutkularına tutsak kalıp, ‘hep’i elde etmek için ‘hiç’in kısır çölünde kaybolmakta özgürdür; ancak ‘hür’ olmadan, kendini hür sanmak acınası bir zavallılıktır.

Ve nelerin esiri olduğunu anlayanlar, hürriyetin eşiğinde demektir.

Bununla birlikte insan, kâinat dâhilinde fıtratı mukayyet altına alınmamış tek varlıktır.

Alev Alatlı, zekânın özgür bırakılması halinde ‘şer’e büküleceğini ve bunu önleyecek değerlerin ahlak ve etik olduğunu ifade eder.

Bir önceki noktayla birlikte değerlendirildiğinde ise bir edimin ahlaki bir nitelik taşıması için özgür ve bilinçli bir seçim sonucu meydana gelmiş olması gerekliliği göz önünde bulundurularak; ahlakı, hukukun temeli addetmek mümkündür.

O halde; “Ey özgürlük! Adalet varsa sen de varsın.”

Son olarak, fikir, uğradığı zihnin değil; çıktığı dehanın ürünüdür.

Deftere, sıraya, ağaçlara, kumlara, karlara yazılan özgürlük kavramını üzerine karalamak ve bildiklerini, bilmediklerinin teferruatı gören biri olarak, sair mütefekkirlerin fikirlerini tefekkür etmektir aynı zamanda hürriyet.

Çünkü fikrimce, "hakiki hürriyet yüksek fikirlere esir olmaktır".

 

Yazar Hakkında

Said Doğrul

Said Doğrul

İlk ve orta öğrenimini, gözünü açtığı şehirde tamamladı. Hukuk okumak üzere Bursa akvaryumundan İstanbul deryasına kulaç attı. Bir müddet tiyatro ile oyalandı, üç-beş kısa filmimsi çekti. İstanbul Üniversitesi Kamu Hukuku yüksek lisans programında temaşager, aynı kurumda Sosyoloji lisans talebesi. Sıfat değil, eylem olarak ‘yazar’lığını, editörlüğünü de yaptığı Fikir Adası e-dergisinin yanı sıra, sair süreli yayınlarda sürdürüyor. Şu an ise uzak ülkelerde, davulun sesinin geldiği yeri bulmaya çalışıyor. İleride cennetlik olmak istiyor.

 

Kafa Kâğıdı:       |  

Online dergiler Online dergiler