Beyaz Cam Ardında | Ömer Kaya

İskele Editörü tarafından yazıldı. Aktif .

BEYAZ CAM ARDINDA

Onlara hep beyaz cam arkasından bakmayı yeğledik. En çok “vah vah” dizeleri eşliğinde bir dakikayı aşmayan analizi yapıp ardından dizimize doğru zapladık. Sürekli emperyalizmden, Amerika’dan, Avrupa’dan dem vurduk. Öyle ya onlar sömürüyordu biz de yerimizden konuşarak onlara çok da güzel yardımcı oluyorduk. Geçmişteki mazimize de şöyle bir selam çakardık elbette. Kendi heybemizin boşluğunun farkında olmaksızın geçmişten yemlenmek ne de kolaymış.

Bizler haritanın üstünde ve solunda doğanlar kişiler olarak kendimizi efendi gibi görürken onları da arada lütuf ihsan edilen varlıklar olarak görmeye başladık. Dünyayı kirletenlerin üstelik efendi pozuna girmesi ne büyük ahmaklıktı. Oysaki temel rızık yaratıcı tarafından bizlere vaat edilmişti. Hem şu koca kürenin dengesini bozmak hem de yaratıcıya serzenişte bulunmak yeterince aymazlık değil miydi? Onların temel rızıklarına dahi göz dikmişken veya dikenlere sessiz kalırken nasıl sonsuz merhamet sahibine söz söyleme cüretinde bulunabilirdik ki? Öyle ya yarım yamalak bildiğimiz, öğrenmeye bile tenezzül etmeyi seküler yaşam tarzımıza yakıştıramadığımız kader mevzusuna her şeyi bağlamak ne kolaydır. Zannederiz ki onların kaderi böyle çizilmiş. Oysa bilmeyiz ki kader yazanın bilmesidir, yapanı bağlayan değildir. Onların kader kalemleri bizim elimizde iken bu derece acziyete bürünmemiz gönül acziyetinin bir tezahürüydü.

Sorun “Sen çalış ben yiyeyim” ve “Ben tok olayım başkası açlıktan ölse bana ne” cümleleriyle özetlenecek kadar netti. Suçu şahıslarda ararken temel zihniyeti ıskalıyorduk hâlbuki. Temele oturtulan fazladan kazanç aslında ne de tatlı geliyordu. Öyle ya bir mesaj gönderdik ve görevimiz bitti artık onların kanlarını içen fazladan kazanç sisteminden yararlanabilir ve yatırımlarımızı değerlendirebilirdik. Bir mesajın verdiği küstahlık o kadar derin bir zavallılık veriyordu ki çığrından çıkma noktası çoktan aşmıştı. Üzeri ter ile ıslanmayan kazançları cebimize indirirken beyaz cam arkasından üzülmek ne de komikti aslında. Bir çocuğa birkaç kuruş para verip sonra midesine bir yumruk indirmekten farksızdı.

Ramazan nedeniyle ara verdiğimiz mide doldurma içini bile beceremiyorduk ki geriye saymaya başlıyorduk. Gönüle tutturulamayan orucun kişiye açlıktan öte faydası olmayacağı söylendi hep. Bizim açlığımız sayılı dakikalar içeriyordu ve bu karşı sabırsızdık. Ya açlığının sonunu kestiremeyecek olan anne ne deseydi çocuklarına?

Gönül tokluğumuzu kaybedeli mide denen organı sürekli doldurmaya başladık. Öyle ki ikinci bir mide eklenseydi herhalde ona da teşebbüs edecektik. Nefes darlığı olmadan indirmediğimiz kaşıklar eşliğinde arka plandan gelen hüzünlü feryatlar ancak kulağa giriyor fakat mide hatlarındaki yoğunluk sebebiyle gönüle girmiyordu. Gönül de zaten gittikçe Afrika’nın rengini alıyor ve kapıları paslanıyordu.

Herşeye rağmen yüzlerindeki gülümseme aslında bir türlü tatmin olamayan modern çağ insana bir cevap mahiyetindeydi. Küçük şeylerle mutlu olmayı unutalı hayli zaman olan seküler insana öyle bir ders veriyorlardı ki gönül alıcıları henüz sinyal kabul eden herkesi utancından renk değişikliğine götürüyordu.

Dünyaya sahip etmekten dem vuran insanoğlunun daha kendi türündeki insanlara sahip çıkamaması aslında ne denli aciz ve fakir olduğunu da bir kez daha gösteriyordu. Bu kadar acizlik içindeki güç gösterileri ise hakiki gönül insanlarına tenezzül etmeyeceği bir alçaklık olduğu apaçık bir durum alıyordu…

Ömer Kaya

Paylaş


     Ömer Kaya'nın Eski Yazıları

Yazar Hakkında

İskele Editörü

Online dergiler Online dergiler