Vaftiz Adı: TC

Osman Kibar tarafından yazıldı. Aktif .

VAFTİZ ADI: TC

Vaftiz adı: Alanya (Alaiye),  Elazığ (Elaziz), Güroymak (Norşin), Hatay (Antakya), Müküs (Bahçesaray), İmroz (Gökçeada), Ağaköy (Hamidiye), Popköy (Kanibey)... Binler onbinlerce örnek.

Sistem kendi halkını sömürge valisi gibi değerlendirdi. Hatta işi daha aşırı götürdü, sömürge tanımına yeni ufuklar açtı, bilinen (standart) sömürgecilere taş çıkarttı. Bu şu demek: Eğer TC halkı herhangi bir Batılı sömürgeci ülke tarafından işgal edilip esir tutulsa daha şanslı olabilirdi. Yani ikinci büyük savaş ertesi veya komünizmin çöktüğü doksanlar sonrası özgürleşebilirdi; bu da zenginleşme huzur güven ve yaşam kalitesinin yükselmesi demek olurdu. Ama olamadı, 2011’lerde bile askeri diktatörlük (kimisi nazikçe vesayet rejimi diyor) hâlâ yıkılmış değil. Tamam, sarsıldı çatladı çözülüyor çöküyor fakat süreç tamamlanmadı henüz.

Şehir köy mahalle sokak adlarına uygulanan vaftiz, kişi adlarında belirginleşmedi. Bu tuhaf bir unutkanlık olsa gerek. Yoksa yaptırım güçleri vardı; galiba hafifsediler veya Allah unutturdu! Oysa giyim kuşam bir yana, TC halkının birbirine nasıl hitap edeceğine dair yasalar dahi çıkarmışlardı. Ad fazla değil ama soyad konusunda epey titiz ve acımasız olduklarını biliyoruz. Benzer bir uygulamayı 1987’li yıllarda Bulgaristan’da yapan ve/fakat yüzüne gözüne bulaştıran komünist diktatör Tudor Jivkof, bizimkilere göre daha insaflıydı demekle yetinelim.

Sistem kişi adı vaftizlemesinde işi pek sıkı tutmadı demek çok da yanıltıcı olmaz; bu tutumda bizzat kendi adlarının da İslam kökenli olmasının payı aranabilir. Vaftiz adı verilen 1930-1940 arası doğumlu şehirli-bürokrat çocuklarına bakıldığında fazla marjinal absürd adla karşılaşmıyoruz.; la-dini olmakla yetinmiş gibi duruyor. Kurucubababa adlarının da dayatılmadığı tespitini yapmakta yarar var, bu epey tuhaf-olumlu bir vaziyettir. Fakat yer adlarında tam bir kıyım ve vaftiz çılgınlığı yaşanmıştır. Oysa, evet oysa oraları yüzyıllar önce fethedenler böyle bir terbiyesizlik yapmamıştı, kendileri fatih değildi, mevcut yerlerin ülke/toprak olarak edinilmesiyle ilgili hiçbir faaliyetleri yoktu, aksine toprak kaybı ve kocaman bir devletin tasfiyesinden sorumlu bir taifeydiler...

Vaftiz kurumunun işleyişine gelince.

Şehirli-bürokrat çocukları ebeveyn yoluyla etkiye açıktı, köylü çocukları için ise bu söylenemez. Sonradan sisteme uygun ad değiştirme (gönüllü veya zorlama) yaygın değildir. Ama esas vaftiz, zihniyete müdahale ile gelmiştir. O şöyle olmuştur: Adı abdurrahman, süleymen, Ahmet, Mehmet olan ve dini aidiyeti de (dindarlık, tarikat mensupluğu) bulunan çoçuklar, tam anlamıyla devşirilerek sistemin hizmetine alınmıştır. Bu ahlaksız uygulamanın tam karşılığı halka amplaya domestique zulüm olarak yansımıştır; basitçe ‘baltanın sapı bizden’ durumu!

Yatılı askeri, sivil okullarda vaftizleme operasyonu  (beyin yıkama, mankurtlaştırma) geçiren zeki-yoksul çocuklar, büyüyünce(!) general, anayasa, yargıtay vb. başkanı, yüksek bürokrat (alçağı da aynıdır) halinde kudurmuş köpek gibi zavallı halkın üzerine salınmıştır; harîm-i ismetimizin kirletilme hikayesidir bu!

Yani...

Herhangi bir üst bürokrat, dindar aile geçmişi, Aleviliği, Kürtlüğü, çerkesliğini koruyup ifade edebilir halde oralarda olamazdı; tam bir inkar ve itirafçı psikolojisidir bu manzara (Ah keşke manzaradan ibaret olsaydı, çerçeveletip duvara asardık). Bu zavallı inkarcı zenci türk kardeşlerimiz, TC devletinin üst basamaklarında uydurulmuş muğlak bir “türk” klişesi ile ancak var olabilmiş veya mevcut estetize halleriyle görünür kılınmalarına izin verilmiştir (Tabii bu olgu aynı zamanda sterilize bir yaşam sürmek demekti; işin sosyolojisini erbabına bırakalım). İçlerinden çok azı ölmeye yakın, posa olarak  bir kıyıya atıldığında  tövbe kapısının varlığını hatırlayabilmiştir. Elbette, tövbe derken çok iyimseriz, aslında bu Müslümanların bilip inandığı tövbeye hiç de benzemeyen garip bir insansı davranıştı ve daha çok günah çıkartmayı andırıyordu. Evet doğru, vaftiz geleneğinde bir günah çıkartma kurumu vardır, oradan bakıldıkta onları daha iyi anlayabiliyoruz!

Sistemin vaftizli çocukları artık sahneden çekilmek üzereler. Karanlık ve duvarları suçla örülü odalarının (belki de hücre) içinde kapıyı -hele tövbe kapısını- bulmaları acaba mümkün mü? Onlar, böyle bir kapının varlığını ve o kapının dayandığı inanç sistemini (İslam) inkar etmişti. Peki, şimdi bunu hatırlamalarını beklemek çok mu insafsız... Evet, şimdi onlar daha çok karanlığın efendilerine (arzın merkezi de olabilir) doğru günah çıkartıyor gibiler.

İşledikleri yüzyıllık suç mu n’olacak; ceza mı dediniz?

Amma da zor sorular...

Vaftiz babaları kim miydi, göbek adları ne miydi...

Yok, daha neler!

Osman Kibar

 

Paylaş

 

 


     Osman Kibar’ın Eski Yazıları

               

Yazar Hakkında

Osman Kibar

Online dergiler Online dergiler