×

Uyarı

JUser: :_load: 948 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

Şeyh Said ve Said Nursi

Aktif .

Bu ay gösterime giren “Hür Adam” filmi farklı kesimlerde çeşitli tepkilere neden oldu. Bu tepkilerin sebepleri arasında Saidi Nursi’nin  Şeyh Said kıyamına karşı filmde takındığı tavır da vardı. Bu konu üzerinden şu zamanlar muhafazakar kesim tarafından yaratılmaya çalışılan iyi Kürt, kötü Kürt ayrımı filmde ağırlığını hissettiriyordu. Ben bu konun tartışılması ve nazarımızca aydınlatılması için Şeyh Said’in torunlarından Murat FIRAT’la söyleşi yaptım. İlginizi çekeceğini umuyorum.

-Önce kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Ben Murat Fırat, Uludağ Üniversitesinde okuyorum. Erzurum Hınıs ilçesindenim. Ailemizdeki evliliklerde akraba evlilikleri çoğunluktadır. Bu nedenle hem anne hem de baba tarafından Şeyh Said Efendi'nin torunuyum. Şeyh Said'in soyu devam eden 4 oğlundan Şeyh Ali Rıza, Şeyh Selehaddin, Şeyh Giyaseddin ve Şeyh Said'in kardeşi Şeyh Bahaddin Efendi'nin torunuyum. 

-Kurtuluş Savaşı ve isyandan önce Said Nursi ile Şeyh Said arasında nasıl bir ilişki vardı?

-Her ikisinin de ortak noktaları ilim insani olmalarıdır. Birbirlerini de o süreçte ilmi platformlardan tanıyorlardı. Bunun haricinde Kurtuluş Savaşı ve Şeyh Said Efendi kıyamından önce karşılıklı ilişkileri olmamıştır. Her ikisi de farklı medreselerde ilim görmüşlerdir. Bunun yani sıra yaşadıkları bölgeler ve konumları da farklıdır. İkisi de siyaset ile uğraşmışlardır. Bu sohbetler sırasında bazı yerlerde bir araya gelmiş olma ihtimalleri vardır ama bununla ilgili bir bilgi elimizde mevcut değil. 

-İsyan nasıl başladı , nasıl yayıldı?

-Şeyh Said Kıyamı planlı bir şekilde başlamamıştır. Şeyh Said ilk baslarda hareketin başındaki isim de değildir zaten. Cibranlı Miralay Xalit Bey 'in yakalanıp idam edilmesi üzerine Azadı Cemiyeti mensupları toplanarak bu kıyamın başına geçmesini Şeyh Said'e teklif ederler. Daha sonraları Şeyh Said diğer Kürt aşiretleri ve önde gelenleriyle bir araya gelerek neler yapılabileceğini konuşmak için bölgede geziler yapmıştır. İlk başlarda amacı Kürt bölgelerindeki haksızlıkları ve uygulanan zulümleri hükümete bildirmek ve onları uyarmaktı. Cumhuriyet öncesi ve cumhuriyet sonrası süreçleri incelediğinizde Kürtler arasında İslami endişelerden doğan rahatsızlıkların ve Mustafa Kemal'in taahhütlerinden dolayı beklenti içinde oldukları Kürt haklarının verilmemesi bu rahatsızlıkları üst noktaya getirmiştir. Bu amaçlarla çeşitli örgütlenmeler meydana gelmiştir. Bu olaylarda amaç hükümeti uyarmaktır. Ama devlet bu süreç içerisinde önceden yerleştirdiği adamlar vasıtasıyla haberdar olmuştur. Ve ülkedeki muhalefeti de sindirmek amacıyla bu olayı kendine göre kullanabilmiştir. 

Kıyamın başlaması da 8 Şubatta Şeyh Said Efendi'nin Diyarbakır Dicle'de ikamet eden kardeşi Şeyh Abdürrahim Efendi'nin evine gittiği zamanda meydana gelmektedir. Şeyh Said 'den birkaç saat sonra da bir grup jandarma ile Şeyhin misafir olduğu düğün evini kuşatırlar ve düğünde bulunan birkaç kaçak mahkûmun kendilerine verilmesini ister. Şeyh Said Efendi onlara su haberi yollar : " İstediğiniz adamlar yanımda. Şimdi bunları yakalarsanız benim şeref ve haysiyetimi çiğnemiş olursunuz. Ben gittikten sonra gelir alırsınız. " Şeyh Abdurrahim Efendi de şimdi müdahale etmemelerini söyler. Ama jandarmalar içeri girip onları almada ısrar edince tartışmalar çıkar ve iş çatışmaya dönüşür. Bu olaydan sonra Şeyh Said yanındaki grubuyla Piran (Dicle)'dan Hani'ye hareket eder. Bu olay o bölgede Şeyh Said'in müridleri olan tüm çevrede hızla yayılır. Şeyh Said'in arzusu dışında gelişen olaylarda jandarma ile çatışan kardeşi Şeyh Abdürrahim'den sonra diğer kardeşi Şeyh Tahir Efendi'de Lice postahanesini basar. Hızla gelişen olaylar kısa bir surede hiç de planlanmamış bir şekilde halk ayaklanmasına dönüşür. Bu olay tam da o zamanlarda hükümetin isteği doğrultusunda bölgedeki insanları kışkırtıcı bir şekilde meydana gelir. Yoksa zor kış şartlarında, şubat ayında böyle bir kıyamın basarili olamayacağını herkes tahmin edebilir.

-Bu zaman zarfında Said Nursi nasıl bir tavır takındı isyana karşı?

-İslam’ın kamusal alanın dışına atılması politikaları tüm samimi Müslümanları rahatsız ettiği gibi Said-i Nursi'yi de rahatsız etmiştir elbette ki. O da Ankara'da vekillere ve Mustafa Kemal'e çeşitli nasihatlerde bulunur. Ama sonuç alamaz. Bunun üzerine Van'a döner ve oradaki Norsin Camisinde Kürtçe ve Türkçe vaazlar vermeye baslar. 1925’te meydana gelen hazırlıksız ve devletin provokasyonu sonucu patlak veren hadiseye katılmamıştır Said Nursi. 

Said Nursi ile dedelerimden Abdülmelik Fırat, Ali Rıza Fırat ve Selehaddin Fırat ile Ankara'da bir görüşme yapmışlar. Dedem hayattayken bunu anlatırdı. Hatta Menderes’e verilmek üzere dedeme bir mektup da veriyor, dedem de o sıra DP(Demokrat Parti) vekili, onu Adnan Menderes'e iletiyor. 

Said Nursi'yi Şeyh Said Efendi kıyamına davet ediyor. Evet, katılmıyor, o arayı da dedeme söyle anlatıyor :

“Kardeşim Şeyh Sait kıyama başladığı zaman, Van'da mağarada idim. Kendisine bir mektup yolladım. Mektubumun cevabını alamadan duydum ki kardeşim Şeyh Sait yakalanmıştır. Beni mağarada yakalayıp sürgüne gönderdiler. Altı yıl süre ile dizlerime vurarak esef çekip memleketimizde fiili olarak yapılan mukaddes cihattan mahrum kaldım. O silahı ile küfrü mutlak karşısında cihat etti. Küfr-ü mutlakı kaldırdı. Cehl-i mutlak kaldı. Ben de cehl-i mutlak karşısında kalemimle cihat ettim ." (Şeyh Said Kıyamının Bilinmeyen Yönleri, Girişim Dergisi )

Said Nursi, Şeyh Said ayaklanmasının İslami duruşunu desteklemektedir. Araştırmacı yazar Hüseyin Okçu da söyle diyor: Bediüzzamanın Şualar kitabında " Şeyh Said ve rüfekası hakiki şehittirler " ibaresini kaydettiği biliniyor. Ancak yasal sakıncalardan dolayı mevcut baskılarda bu ibarelere yer verilmiyor. ( Hüseyin Okçu, Girişim Dergisi, Yıl 1989, Sayı 47, s.7 )

Said Nursi'nin hiçbir kitabında Şeyh Said Kıyamına katılmamasının nedeni olarak " Ben Türklere kılıç çekmem " sözü geçmemiştir. Lakin böyle bir sözü söylediğini varsayarsak, o dönemde Mustafa Kemal ekibinin yaptıklarına göz yumduğu ya da o sıralarda bir şeyler yapmaktan çekindiğini anlayabiliriz. Bildiğimiz üzere hiçbir şekilde katılım göstermemesine rağmen Said Nursi de yıllarca sürgünlere gönderilmiştir ve Kemalist rejim tarafından sürgünde ölüme terk edilmiştir.

-İsyana yabancı destek var mıydı?

-Bu sorunuzun cevabını isterseniz dönemin Başbakanı İnönü’den alalım. İnönü: " Şeyh Said isyanını İngilizlerin hazırladığı yada meydana çıkardığı hakkında deliller bulunamamıştır." ( İnönü, Hatıralar, 2. kitap, syf202)

Aradan gecen bunca seneye rağmen henüz Şeyh Said kuvvetlerine dışarıdan tek bir silah geldiği de tespit edilememiştir. Tamamen halkın elindeki silahlar ve ele geçirilen şehirlerdeki ordu silahları kullanılmıştır.

Bunun tam aksine o dönemde Fransızlar, Ankara hükümetine destek vermişlerdir. Hükümetçe, Adana-Antep hattından bölgeye sevk edilmek istenen askeri kuvvetlerin bir bölümü kendilerinin egemenliği altındaki Suriye topraklarından geeçn demiryolları hattını kullanmasına Fransızlar izin vermiştir. Birçok araştırmacıya göre de Fransızların bu yardımı ayaklanmanın bastırılmasında esas faktör olmuştur.

Ortadoğu tarihçisi Prof. Robert Olson 'da Şeyh Said isimli kitabında bu konuyu anlatırken, o dönemde Şeyh Said'e destek vermek Britanya’nın politikalarına ters bir durumdur demektedir. 

Musul olayının da tamamen Ankara Hükümetinin yanlış politikaları ve Lozan’da yaptıkları anlaşmalar yüzünden kaybedildiği kesindir. Bu olayın Şeyh Said olayına bağlanması da resmi tarih yalanlarından birisidir.

-İsyan nasıl sonlandı?

-İsyan tam bir devlet terörü ile sonuçlandı. Ankara Hükümeti kendisine muhalif olan tüm kesimleri yok etti. Kürtleri imha surecini başlattı. Tahrir-i Sükûn ve Mecburi İskân yasaları o bölgede yasayan herkesin korkulu rüyası haline geldi. İnkâr ve asimilasyon politikaları hazırlandı. İsyanla hiçbir alakası tespit edilemeyen Kazım Karabekir liderliğindeki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı. 24 Eylül 1925'te Şark Islahat Planı açıklandı. Fırat Nehrinin doğusundaki tek lise olan Diyarbakır Lisesi kapatıldı. Fırat’ın doğusu yasak bölge ilan edildi ve yabancıların bölgeye seyahatleri 1964 yılına kadar izne tabi oldu. Kamuya açık yerlerde, çarşı ve pazarlarda Kürtçe konuşulması yasaklandı. 

1925 olayından sonra yüzlerce köy yakıldı, binlerce insan haksiz yere tutuklandı. Başta Şeyh Said ve 46 arkadaşı olmak üzere resmi kayıtlara göre 15 bin kişinin öldürülmesi katliamın ne boyutlarda olduğunu gösteriyor. O zamanki ülke nüfusunun 12-13 milyon olduğu dikkate alınırsa resmi rakamların bile korkunç olduğunu anlayabiliriz. Katledilen insan sayısının bu resmi rakamların bir hayli fazlası olduğunu da tüm bölge insanları bilmektedir. 

- İsyandan sonraki zaman zarfında Said Nursi ile Şey Said'in sürgündeki akrabaları arasında nasıl bir ilişki vardı?

- İsyandan sonra ailemizden birçok kişi Said Nursi ile görüşmüştür. Bunlardan bazılarını dedelerimin kendi ifadelerinden aktarmak istiyorum.

Dedem Selahaddin Efendi şöyle anlatıyor görüşmeyi :

“Abim hastaydı, tedavi için Ankara’ya gittik. O zaman Said-i Nursi’nin de Ankara’da göz hapsinde olduğunu duyunca abime, ‘Ziyaretine gidelim mi?’ dedim. Abim ‘olur!’ deyince ziyaretine gittik. Ancak çok kalabalık vardı. Biz içeriye Şeyh Said’in iki oğlunun ziyaretine geldiğini, eğer öncelik tanırsa görüşebileceğimizi, yoksa bekleyemeyeceğimizi haber gönderdik. Kapıcı gelerek bizi içeri aldı. Yanına girince Üstad ayağa kalktı, yanımıza gelip yüzümüzü gözümüzü öptü. Yanındakine dedi ‘Ceylan, işte benim her zaman söylediğim Ali Rıza budur. Bu kardeşim Şeyh Said Efendi’nin oğludur.’ Dedi ki ‘Babanızın kıyamından sonra ben on iki sene dizimi dövdüm. Keşke ben kardeşim gibi kıyam etseydim ve kahramanca ipe gitseydim,’ dedim. Rüya âleminde kardeşim Şeyh Said bana dedi ki: ‘Sen niye müteessir oluyorsun? Sen yine bizim kardeşimizsin. Biz küfr-ü mutlakla mücadele ettik, sen de cehl-i mutlakla mücadele ediyorsun.’ Bunun üzerine ben biraz müteselli oldum.” O babamızın ismini her zikredişinde, “kardeşim Şeyh Said Efendi” diyordu.

Ayrıca Şeyh Said Efendi'nin Küçük oğlu Ahmet Fırat da onu ziyarete gidişini şöyle anlatıyor : 

"Said-i Nursi’yi de Eğridir kazasına yerleştirmişlerdi. O zaman ona Molla Said-i Kürdi derlerdi. Annem, “Molla Said’i ziyaret et, sana dua etsin” dedi. Beni yanına götürdü. Bir ev tutmuş, bir hizmetçisi vardı, küçük bir odada bir yatağın üzerindeydi, evde yemek yapmak için kap kaçak vardı. Ben elini öptüm, “Bu Şeyh Said’in küçük oğludur” dediler. “Eyvah, eyvah” dedi, “ailenizin durumu nasıl, geçiminiz nedir?” diye sordu. Bana dua etti, sonra bir altın verdi. O zaman yaşım ufaktı."

Filmde gecen bir sahneye de değinmek istiyorum. Filmde kullanılan argümanda yıllardır Said-i Kürdi'nin, Şeyh Sait ayaklanması hakkındaki kanaati olarak gösterilen görüşe göre, Said-i Kürdi tarafından, Şeyh Said'e gönderildiği iddia edilen bir mektupta şöyle dediğini rivayet ediyorlar.

“Yaptığınız mücadele kardeşi kardeşe öldürtmektir neticesizdir. Çünkü Türk Milleti bin yıl millete bayraktarlık etmiş, dini uğrunda yüz binler, milyonlar ile şehit vermiş ve milyonlarla veli yetiştirmiştir. Binaenaleyh kahraman ve fedakar İslam savunucularının torunlarına yani, Türk Milletine kılıç çekilmez ve ben de çekmem”

Said-i Kürdi ise bunu şöyle açıklıyor: “Eski harbi umumiden biraz evvel ben Van’da iken bazı dindar ve muttaki zatlar yanıma geldiler. Dediler ki: bazı kumandanlarda dinsizlik oluyor, gel bize iştirak et. Biz bu reislere isyan edeceğiz. Ben de dedim: o fenalıklar ve o dinsizlikler o gibi kumandanlara mahsustur. Ordu onun ile mesul olmaz. Bu Osmanlı ordusundan belki yüz bin evliya var. Ben bu orduya kılıç çekemem. Ve size iştirak etmem o zatlar benden ayrıldı, kılıç çektiler. Neticesiz Bitlis hadisesi vücuda geldi. Az zaman sonra harbi umumi patlak verdi. O ordu din namına iştirak etti. Cihada girdi. O orduda yüz binler şehit ve evliya mertebesine çıkıp, beni o davamda tasdik edip, kanlarıyla velayet fermanlarını imzaladılar."(252)

Said-i Kürdi’nin Şeyh Sait Ayaklanması’na karşı olduğunu söyleyenler bu sözleri kanıt olarak gösteriyorlar. Oysaki bu sözler, Osmanlı ordusu için söylenmiştir. Şeyh Sait Ayaklanması ile hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü Said-i Kürdi burada Bitlis Ayaklanması’ndan bahsediliyor. Açıkça Harbi Umumi’den (I. Dünya Savaşı) bahsedilmektedir ve Şeyh Sait ile hiç bir ilgisi yoktur.

Online dergiler Online dergiler