İskele Editörü

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

 

AVRUPA BİR SIRT ÇANTASINA SIĞAR MI?

Interrail... Gençlik döneminin en amansız kış günlerinde arkadaş grubuyla en ince ayrıntısına kadar planlanan ancak yıllar geçse bile gerçekleştirilemeyen bir nevi ulaşılmaz nokta; Nirvana.                                                           

Tecrübelerimin bana yaptırdığı tanım bu.

Vikipedi ise olaya şu bakış açısıyla yaklaşmış: ''Interrail; belirli bir süre için kapsadığı ülke(ler)de, 2.sınıf tüm trenlere ücret ödemeden ve yer ayırtmadan binebilme imkânını sağlayan özel tren biletidir.''            

Interrail size, eğer 26 yaşınızdan küçükseniz, Avrupa'yı gezmek konusunda en ucuz imkânlardan birini sunar. Fakat sizden de bazı şartlar ister;           

*Global ve Tek-Ülke seyahat seçeneklerini sunar ve Interrail bileti alabilmek için kapsam dâhilindeki ülkelerden birinde veya komşusunda 6 ay yaşamış olmak koşulu vardır.           

*Bilet sizin kendi ülkenizdeki seyahatlerinizde geçersizdir.         

*Türkiye'de Interrail bileti Ankara ve İstanbul (Sirkeci) TCDD gar müdürlüklerinde satılmaktadır. Ayrıca satış konusunda bazı ilgili acenteler de vardır.          

*Bilet fiyatları yaşa, gidilecek ülkeye, bilet süresine göre değişmektedir. En ucuzuna sahip olmak için 26 yaşını geçmeden gitmekte fayda var.   

*Biletlerin sadece 2.sınıf trenler içindir. Diğer trenleri ve trende yatak vs.'yi karşılamaz. Onlar için supplement denilen ekstra ücret ödenir.

 

GLOBAL BİLET

Kendi ülkeniz haricindeki neredeyse bütün Avrupa ülkelerinde(interrail kapsamında olanlar) geçerli olan bilettir. Eğer meraklı ve dayanıklı biriyseniz bu biletle bir ayda neredeyse tüm Avrupa'yı turlayabilirsiniz.

TEK ÜLKE BİLETİ

Bu bilet tek ülkeyi kapsar. Ülkeler bölgelere ayrılmış ve fiyat aralığı da ona göre belirlenmiştir.

                1.Bölge Ülkeleri

                Fransa-Almanya-İngiltere-İrlanda-Norveç-İsveç

                2.Bölge Ülkeleri

                Avusturya-Benelux-Finlandiya-Yunanistan*-İtalya-İspanya-İsviçre

               3.Bölge Ülkeleri

                Hırvatistan-Danimarka-Yunanistan-Macaristan-Polonya-Portekiz-Romanya

                4.Bölge Ülkeleri

                Bulgaristan-Çek Cumhuriyeti-Makedonya-Sırbistan-Slovakya-Slovenya-Türkiye*

                  *Yunanistan Plus bileti Yunanistan-İtalya arası gemi yolculuğunu da kapsar.

                  *Türkiye için; En ucuz bilet 4.bölge ülkelerinden başlar ve 1. bölgeye doğru bilet fiyatları artar.

                  *Fiyatlar euro cinsindendir. Ancak reel kura bakarak aldanmayınız. TCDD deki sabit kur geçerlidir.

 

Yolculuğu tamamıyla Interrail biletiyle kurtarabileceğinizi sanmayın öncelikle. Yollarda ihtiyaç duyarak ya da bilmeyerek bir şekilde supplement ödemek zorunda kalacaksınız.

Gidenlerin tavsiyesi sadece bu iş için bile yanınızda 150-200 euro para bulunmasıdır.

Mutlaka yanınızda tulum vb bulundurun.3-5 Euro’nun hesabını yaptığınız ya da trenleri kaçırdığınız günlerde garda, parkta, bahçede uyumak için birebirdir. Ayrıca bu nedenle de kız arkadaşınızı ya da eşinizi alıp gidebileceğiniz bir yer değildir ona göre.

Yanınızda çalınmayacağından emin olduğunuz bir yerde nakit para bulundurun. Kesinlikle ATM’lere güvenmeyin.

Interrail hayal ettiğiniz gibi her ülkenin en özel yerlerinde yemek yiyebileceğiniz, bol bol hediyeler alabileceğiniz, en güzel yerlerde konaklayabileceğiniz bir seyahat türü değildir. Çok isterseniz bunlar gerçekleşir ancak masrafınızda bir o kadar artar.

Dayanıksız biriyseniz kesinlikle tercih etmeyin. Seyahat sırasında çok sıkıntı çekeceksiniz. Ve çekilen o kadar sıkıntıya rağmen bittiğinde çok güzel anılara sahip olacaksınız. Yanınızda kamera bulunsun, günlük tutun. Sonra çok ihtiyacınız olacak.

Zaman ve para ayırın kendinize. Alın elinize haritanızı, sırtınıza çantanızı. Monotonluktan kurtulup bilinmeze doğru yola çıkın. Nereye gideceğinize bile yola çıktıktan sonra karar verin. Avrupa’nın altını üstüne getirin...              

                              

 Paylaş

İÇİNDEKİ ŞEHİR

sen şehre karışıyorsun. 
şehir sana karışıyor... 
yürüyorsun. 
yürüyor, yürüyor... 
şehri hiç umursamıyorsun... 
çekip ayrılmıyorsun kalabalıklardan. 

şehir dayanıyor acıya 
yalnızlığa dayanıyor.

sen yalnızlığı yaşamıyorsun
akşam kalabalığında tek kalışları 
kızıl vakitlerde mavi oluşları.
şehir sana yalvarıyor 
sen duymuyorsun. 
susuyorsun. 

şehir boğuluyor umutsuzlukta 
kalabalıkta boğuluyor. 

şehir seni seviyor 
sen hiç bilmiyorsun .
köşebaşlarından dönüyor. 
yollardan geçiyor 
gidiyorsun .
gidişlerinin sonu olmuyor 

şehir papatyalarını sunuyor sana 
sen şehri başka sen'lere bırakıyorsun. 

                                                                                                                     Selime Basaran

İNSANDIK ÖNCE

hepimiz insandık önce...
ağladık: gözyaşı
güldük; tebessüm olduk..

umutlarımızı vurdular meydanlarda 
sustuk.
renklerimizi karıştı birbirine
karıştırdılar.

dostların ölümünü gördük.
anneler babalar öldü.
içimizde bir parça öldü beraberinde
vefasızdık
bir mezar bekçisiydik bahçelerde.

adamından büyük giysiler çevreledi etrafımızı 
kördük.
dilsizdik.
konuşmuyorduk.
açlıklar yaşandı bir yerlerde
üzüldük mü bilmem.

her şey güzeldir dediler
hayat güzeldi
güldük.
savaşa gittik.

önce hepimiz insandık
çok sonra...
hiçbir şey olamadık.

                                                                                                             Selime Basaran

SENSİZLİK

 

yollar puslu ve sessiz

aşklar yalnız ve ıssız

sevda kör ve ateşli

sensizlik acı ve keder

 

gözlerinde buldum ben seni

her güldüğünde gamzelerini

ağlıyordum belki içimden

sensizlik acı ve keder

 

ben senin deniz gibi

saf ve duru olmanı

karanlıklardaki masum ruhunu sevdim

sensizlik acı ve keder

 

varlığını var eden bu beden

yokluğunda varlığını n’eyler

sevilebilme umuduyla beklemekten başka

sensizlik acı ve keder

 

yalnız ve sensizdim

yorgun ve kadersizdim

dün gece şarapların en acısını içtim

sensizlik acı ve keder

 

gittiğin günü yokluğunla var eden bu beden

sensizliği n’eyler

gözlerindeki umudu bekler durur

sensizlik acı ve keder

 

                                                                                                             Mustafa Karaoglu

B.O.P

Merhaba Derken;

Bana Fikir Adası sitesinde köşe ayırıp görüşlerime, düşüncelerime önem veren Fikir Adası yöneticilerine can-ı gönülden teşekkür ediyorum. Nice yıllarda birlikte olmak dileğiyle…

B.O.P.” deyince malum hepinizin aklına ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi ve Ak Parti’yi bu projenin Ortadoğu uygulayıcısı olduğu hakkındaki Ulusalcı güruhun iddiaları aklınıza gelecektir.

Ancak benim bahsettiğim “B.O.P.”  yıllardır Anadolu topraklarında anaların ağladığı; çocukların babasız ve babaların çocuksuz kaldığı güzel ülkemin, hala 2. veya 3. Sınıf ülke olmasına sebebiyet verip muasır medeniyet ve devletler sınıfına girmesini engelleyen oyunlara son vererek Türkiye’yi güzel günlere götürecek projedir.

Güncel adıyla Demokratik Açılım meselesi, hani Hükümetin kararlılıkla başladığı ve Türkiye’nin demokratik bir ülke olmasını sağlamaya çalıştığı ancak sözde bu ülkenin tek sahibi olduğunu söyleyen milliyetçi ancak aslen Amerikancı ve CIA’ci olan karanlık ellerin kaos ortamı yaratarak engellemeye çalıştığı projeden bahsediyorum.

Ben bu projeye kısa haliyle “B.O.P.” yani “Barışın Ortak Projesi” diyorum.

Hükümetin devletin bütün birimleriyle birlikte Sivil Toplum Kuruluşlarının da desteğini alarak  bu projeye tekrar hız kazandırması gerekiyor. Ancak başta hükümet olmak üzere bu sefer daha dikkatli olması ve herkesin bu projeye destek vermesi sağlamalıdır.

Gerekiyorsa bu konuya sıcak bakmayan MHP, CHP ve BDP gibi muhalefette bulunan partilerin ve diğer sivil toplum kuruluşlarının ayağına gidilmesi gerekiyor.

Bu millet ve devlet için gecenin gündüze katılarak sonuç elde edilmesi gerekiyor.

Bu açıdan Ak Parti Hükümeti, Demokratik Açılım’ın tanıtımı konusunda hazırladığı kitapçık oldukça iyi bir fikir.

Fakat bu gibi çalışmaların daha geniş perspektifte yapılması lazım.

Çünkü MHP, halen bu konuya sıcak bakmamakta; hatta yapılan çalışmalar sebebiyle hükümeti devlete ihanetle suçlayarak Yüce Divan ile korkutmaktadır.

CHP ise zaten tam bir riyakârlık abidesi olup, açılım konusunda zerre-i miskal kadar tutarlılık göstermeyerek kendi hazırladığı proje ve raporları yokmuşçasına açılım fikrine karşı çıkmaktadır.

Eski DTP, şimdiki BDP hala İmralı’daki terörist başını dinleyip Emine Ayna gibi militanların ağzıyla kan üzerinden siyaset yaparak muhatap alınma çabası gütmektedir. Onun için hükümetin bu konu üzerinde gerçekçi çözümler üreterek özen ile yaklaşması gerekmektedir.

Başka bir husus ise şer odaklarınca eylemlere karşı önlem alınması gerekmektedir. Çünkü insanlarımız milliyetçilik damarıyla her şeyi unutabildiklerinden karanlık güçlerin oyunlarına kolaylıkla gelebilirler ki  maalesef bugüne kadar  böyle olmuştur.

O yüzden daha sağlam adımlarla basılmalıdır.

Barışın Ortak Projesinin başka bir yönü ise Demokratik Açılım’da Kürt Sorunu’nun hallolması için şartların müsait olmasıdır. Şöyle ki; PKK’nın tasfiyesi için Türkiye’nin ABD ve Irak ile anlaşma zemini sağlamış olması ve devletin artık bütün komşu ülkelerle barış politikası çerçevesinde birlikte hareket etmesi ve Avrupa’nın PKK’ya eskisi kadar açık bir şekilde destek ver(e)memesidir.

Böylece devlet Kürt Sorunu’nun çözümünde daha rahat bir ortam bulmakta ve muhatap olarak Kürt halkını almaktadır.

Barışın Ortak Projesi artık devletin parasını, gücünü ve enerjisini içe değil dışa harcamasını sağlayacaktır.

Devlet milyarlarca lirasını otuz yıldır sadece silaha, yani güvenliğe harcamakta ve içte meydana gelen sıkıntılardan dolayı dışa dönük projeler hazırlayamamaktadır.

Sadece askere ayrılan para; eğitim, kültür ve sağlığa ayrılsa insanlarımız daha iyi ve güvenli bir geleceğe sahip olacakları su götürmez bir gerçektir.

Birlikteliğin sağlanmasıyla devlet, kendi gerçek sorunlarıyla uğraşacak; Kürt vatandaşlarımız ise kendilerine ayrımcılık yapılmadığını, asli birer unsur olduklarını ve hor görülmediklerini anlayacaklardır.

Böylece; otoriter devletin kalıpları yıkılarak, gerçek bir demokrat ülke olma yolunda Türkiye büyük bir adım atacaktır.

Artık Kemalist tayfa ülkenin kendilerine ipotekli olmadığını anlayacaklar ve bu ülkenin tapusunun onlara ait olduğunu ileri süremeyeceklerdir.

Barışın Ortak Projesi yıllardır askeri vesayet altında olup, kendi kararını veremeyen bir milletin zincirlerini kırıp artık kendi iradesiyle geleceğini tayin etme meselesidir.

Bu proje; artık demokrasinin ve insan haklarının yaşanmasını sağlayacaktır.

Bugüne kadar demokrasiye, siyasete, halka yapılmış müdahaleler düşünüldüğünde hükümetin işi oldukça zor ve düşmanı epey fazla; ama ilk defa insanlarımız Cumhuriyet tarihinde bir projeye içten destek vermekte ve anaların gözyaşını dinmesini istemekte ve de ocakların sönmesini engellemeyi arzu etmektedir.

Gelin hep birlikte Barışın Ortak Projesi’ni birlikte tutalım, yaşatalım ki yarınlarımız daha güzel olsun…

Kerim Aras

KAZANANLARIN DA KAYBETTİĞİ BİR OYUN

Binlerce yıldan beri, tüm semavî dinlerin açık yasağına rağmen, zalimce bir oyun oynanır yeryüzünde. Görünürde birinin kazandığı, diğerinin kaybettiği bir oyun: faiz.

Son birkaç asırdan beri, bu oyunun tarafları çoğalmış ve hacmi olabildiğine genişlemiş bulunuyor. Artık, faizciliği, adı ‘tefeci’ye çıkmış, zengin de olsa icra ettiği kirli iş dolayısıyla hakir görülen insanlardan ziyade, bankalar yürütüyor.

Oturduğu yerden para kazanmak, başkasının çalışarak kazandığını oturduğu yerden yemek, başkasının batması pahasına da olsa kendi rahatına bakmak isteyen insan bozmalarıparalarını alıyor, ‘aracı kurum’ olarak bankalara yatırıyorlar.

‘Faizin kabı ve kapısı’ olan bankalarda biriken para ise, esasen iki şekilde kullanılıyor. Banka; ya bizzat bu parayı döviz, borsa, tahvil vs. için, yani para piyasası içinde kullanıyor veya bir işe girişen ama yeterli parası olmayan kişilere veriyor.

 Elbette, ‘aracı’lık bedeli olarak, meselâ yüzde 80 faizle aldığı mevduatı, kredi olarak yüzde 150 faizle satarak!

Bu, çoğu kez, alanın da, verenin de razı olduğu bir alışveriş olarak gözüküyor. Çok hikmetlere binaen Cenab-ı Hak tarafından yasaklanan faize, tembel haram yiyiciler razı olduğu gibi, Rablerinin emrini çiğneyecek derecede hırslı müteşebbisler de razı oluyor.

Ne de olsa, ödedikleri faiz, maliyet hesabında yerini alıyor; fiyatlar ona göre belirleniyor. Meselâ, arada faiz olmasa maliyeti elli lira olacak bir ürün, faizin devreye girmesiyle seksen liraya mal oluyor ve satış fiyatı ona göre belirleniyor.

Böylece, sözümona oturduğu yerden ‘kazanan’ların ilk kaybı gerçekleşiyor. Zira faiz devrede olmasa yüz liraya alınacak mal, faizle birlikte yüz elli liraya alınıyor.

Kayıp bununla bitmiyor. Bankalar, ellerinde biriken ve neredeyse katrilyona ulaşan parayla, müthiş bir güç sahibi oluyorlar.

Bu sayede, sermaye piyasasını istedikleri gibi yönlendirebiliyor; borsayı ve döviz fiyatlarını rahatlıkla etkileyebiliyorlar.

Böylece, kayıplara bir yenisi daha ekleniyor.

Ve ayrıca, yine bankalar, bu paralarla devlete yüksek faizle borç veriyorlar. Hazine bonoları, bu borçlanmanın yollarından biri.

Peki, bankalardan aldığı bu borcu devlet nasıl ödüyor?

(1) Kendi ürettiği ürün ve hizmetlere zam yaparak

 (2) Vergi oranlarını arttırarak ve yeni vergiler koyarak

(3) Para basarak.

İlk iki yolla, cebimizdeki para doğrudan alınmış oluyor. Diğeriyle, cebimizdeki para miktarı aynı kalsa bile, bu paranın değeri düşüyor; alım gücü azalıyor.

Sonuçta, bedavadan gelecek paralara tamah edip üç-beş milyonunu veya üç-beş milyarını bankaya yatıranlar sayesinde, faizle hiç ilişiği olmayan insanlar kaybettiği gibi, faiz alanlar dahi kaybediyor.

Bu, kazananların da kaybettiği faiz oyununun maddî yüzü.

Manevî yüzünde ise, gelen haram, emeksiz ve haksız paranın davet ettiği manevî musibetler, aile ve evlat belaları.. kolayca gözüküyor.

Gözükmeyen, ama işin en dehşetli yanını teşkil eden husus ise, Mahşer gününde karşımıza çıkacak. Rabb-ı Rahîm, emek sarf etmeden ve kendini asla riske atmadan üç kuruş kazanmaya tamah edenlere, apaçık emrine açıkça isyanın faturasını çıkaracak. Faizcilere, faizin kabı olan bankalara damla damla attıkları paralar yüzünden mağdur edilen milyonlarca insanın hesabını bir bir soracak.

Zahirde kazanıyor gözükenin bile maddî-manevî böylesi ağır kayıplara uğradığı aptalca bir oyunun içinde bulunmaya bir mü’minin aklının ve kalbinin elvereceğini sanmıyoruz.

Çünkü, feraset ve merhamet, imanın iki gereğidir.

Metin Karabasoglu

Paylaş

Online dergiler Online dergiler